AHMED HULÛSİ’DE
KAVRAMLAR
U-Ü
AV.
ASUMAN BAYRAKÇI
Yayınlarımızın Telif Hakkı Yoktur. Sitemizdeki tüm
bilgiler, Hz. MUHAMMED'in (aleyhisselâm) bildirip açıkladığı "ALLAH"
ismiyle işaret edilenin hakikatinin ne olduğunun öğrenilmesi ve "DİN"
denilen yaşam sisteminin bu vizyonla
değerlendirilebilmesi için, tüm insanlarla karşılıksız paylaşılmak üzere
hazırlanmıştır. Tüm yayınlarımızı ücresiz okur; dinler, bilgisayarınıza
indirebilir, çoğaltabilir; YAZAR ve KAYNAK BELİRTMEK ŞARTIYLA her
yoldan bütün çevrenizle paylaşabilirsiniz. Allah ilmine karşılık alınmaz.
Prensibimiz maddî ya da manevî karşılıksız paylaşımdır. |
Ubûdet
Ucûb
Ulûhiyet
Ulûl Azm (Bkz.Velâyet Kemâlâtı)
“Uyku” Hâli
Uzay
Ümmi
“Ümmül Kitap”(İLMULLAH)
Ubûdet, “ALLAH”ın fiilinden ibarettir!
Kişide ; şartlanmalar, tabiat ve üçüncü aşamada, nasip
olursa
hf
Kendini Beğenme!
Ucûb,
yani kendini beğenme de varlığa yakîndir!..
Kişinin,
kendini var
hf
“ALLAH”lık kemalatı!
“AHAD”
olan “ALLAH”ın, kendisinde bulunan sayısız özelliklerinin toplamıyla
oluşan sonsuz kemâlâtı, O’nun “ULÛHİYETİ”ni
teşkil etmektedir!
Ulûhiyet,
O’nun SIFATIDIR!
Ulûhiyet,
O’nun Zât’ını da anlatan SIFATIDIR!...
Bu sonsuz
kemâlâtın ortaya çıktığı yer ise, orijinaliyle evrendir!
Hem
ahadiyeti, hem de kesrete ait bütün kavramları içine alır. Bu
yoldan da şuur, özüne döndüğünde, erebildiği noktaya ulaşır. Bu sebeple
ulûhiyetin kişideki tecellisinden sözedilebilir, fakat ahadiyet tecellisinden
sözedilemez! Edilse dahi bu, ancak anlatım sadedindedir.
hf
“Uyku”,
kişinin bilinçli olarak yaşamını yönlendirememesi halidir!.
Bilinçli davranışlar ortaya koyamaması halidir... Çevresini, bilincini ve
ilmini dilediği gibi değerlendirememe hâlidir uyku!.
Kıyametten sonra da
ebede kadar, sonsuza kadar uyku hali, gaflet hali, yani hakikati kavrayamama
hâli davam eder!...
Sonuç,
kişideki kendini şu birim olarak görme, hissetme hali, onun uykuda oluşunun
açık ispatıdır!.
Bu
haldeyken boyut değiştirirse kişi, ölümden sonra
kıyâmete kadar; ve daha sonraki sonsuz yaşamda dahi kişi, kendini bir birim
olarak hissetme hâli olan uykulu yaşamına devam edecektir.
Yani, “Hakikat”i bilemeden,
hissedemeden, yaşayamadan, yaşamını sürdürecek
“Uyku"
hâliyle bahsedilen husus,
"insanlar uykudadır"
hadîs-i şerîfinde bahsedilen mânâdaki bir uykudur!.. Yani,
bedenî mânâda "uyku" değil; "şuurî" mânâda
"uyku"dan sözedilmektedir bu beyanda!..
Neydi bu
"uyku" hâli?..
Eğer bir
kişi kendini sadece bu et - kemik beden olarak var sanıyor, âlemi de beş
duyuyla algıladıklarından ibaret olarak kabulleniyor ise; kendisinin, beden ve
ruhun ötesinde "şuur"dan ibaret bir bilinç varlık olduğundan haberdar
bile değilse, o kişi hiç uyumadan daima ayakta dolaşsa dahi "uyku"
halindedir. Ve tüm algıladıkları da rüya hükmündedir.
"Ölmedikçe" de uyanamaz!..
Uykuda olan, kendi hayalindeki dünyasının görüntüleriyle yani
rüyalarla ömrünü tüketir gider.
Uykudan
uyanmak için ilk yapılması gereken şey, düşünce dünyanı beş
duyu kaydından kurtarmaktır.
Gördüğün
kadar düşünmek yerine; düşünebildiğin kadarını görebilmektir amaç!..
Hayvanat
gördükleri kadar yaşar, ötesini düşünemez. İnsan ise gözünün gördüklerinin ardına düşünerek erebilir.
Öyle ise, Ben neyim, nasıl varım. varolan
her şeyin ardındaki güç nedir? gibi sorularla
düşünmeye başlamalı ve daha da derinliğine gidilerek, bütün ve varlığın aslı ve
orijini tanınmaya başlamadır.
hf
Hava yoktur uzayda!…
Su da,
yoktur!.
Yerçekimi
de!
Karanlıktır
uzay!… Soğuk!… Duygusuz!.
“Can”lıdır
uzay!…
“Şuur”lu…
“Dalga”lı!.
Kuşatmıştır
cehennemi; hiç kalır indinde cehennem!…
Kucaklamıştır
cenneti, sütüyle besler, hünerlerini seyreder!. Uzay
kapsamlıdır…
Varlığıyla
var etmiştir insi cinni, melâikeyi… Seyreyler onlarda kendini…
Havada,
ateşte, toprakta suda!. Bunlardan meydana gelen tüm
varlıklarda…
Varlığıyla
“can”lı kılar hepsini!…
Havayla
yaşarız biz; suyla yaşarız; toprakla, ateşle yaşarız biz!.
Beşinci elementimiz, uzaydır bizim!.
Uzaydan
geldik; uzaya gideriz, varabilirsek!.
“Esmâ”dır
uzay!… Mazharı sıfattır uzay!..
Hayâldir uzay!.
Sükûndur;
barıştır; hoşgörüdür uzay!.
Kozasız
yaşayamazsın uzayda!. İçinde yok olup kozasız
kalamazsın uzayda!.
Gerçeğiyle
yüzyüze gelemezsin uzayın… Çünkü sen, insanısın dünyanın!..
Çamurdan
yaratıldın; toprakla gıdalandın, suyla beslendin, ateşle yaşıyorsun!.
Yiyorsun,
yeniliyorsun, bir fasit daire içinde yaşamını sürdürüyorsun!.
Sen ey beşinci element…
Bilir
misin kendini?..
Uzayın
bölünmez parçalanmaz tekilliğini!.
Sanırsın
ki uzay bir havasız boşluktur… Karanlıktır… Cansız, şuursuz bir varlıktır!
Oysa
uzay, nefesi Rahman; saltanatı Subhan’dır!.
Onunla
vardır, boyutlar; onunla kâimdir dünyalar… Onunla dâimdir bitmez tükenmez
yaşamlar!.
Cennetin
onunladır; kozan onunla!… Yemeğin onunladır, suyun
onunla… Nefretin onadır, sevgin onunla!.
Kurtarırsan
beşinci elementini dördünün kaydından; algılarsın ki, herşeyindir uzay!.. Dalgalarıyla kâim her şey…Dalgalarıyla açığa çıkmada…
Dalgalarıyla seyretmede… Dalgalarıyla “ben” olup yaşamada yine kendinde!.
Ne
biliriz biz kozalılar, uzayı!..
Suyu
biliriz… Kâh, pınar olur kaynar, diplerden gelip açığa çıkar… Kâh, Gayzer olur,
derinliklerden, kızgın fişkırır yeryüzüne!.. Kâh, akar
yol boyuna hayat dağıtır, ırmak olup; kâh toplanır göl olur, canlı yetiştirip
sular insanları… Bazen toplanır büyük büyük; deniz olur, okyanus olur; ötesinde
nice bilmediklerimizi barındırır, ayrı dünyalar yaşatır… Bazen artezyenle
açılmış kuyu olur, kovayla çıkıp yeryüzüne insanlara derman olur!.
Bazıları
gidip okyanus ötelerine, görürler yaşarlar ayrı dünyaları; farkederler derin
sular ötesindeki bambaşka değer ve yaşamları… Bazıları, kör, sağır, mukallit,
köyünde-mahallesinde, derin suların ardındaki dünyalardan bîhaber…
Ayırır
insanları başka dünyalardan, sular!..
Toprak
suyla evlendi, sen doğdun!. Bilmez misin anan
topraktır, suydu baban!.
Bedenin
topraktır, içindeki su!.Yaşamın toprakladır, yeşerteni
su!.
Ya nasıl,
topraktan ateş doğdu da, seni sağlıklı kodu!.
Organlarında, damarlarında ısısıyla seni korudu!.
Beyninden tüm hücrelerine akıp, onları gene sahibine bildirdi!…
Uzaya yayılıp beyninden, seni içyüzünle yüzleştirdi!.
Ak ateş
kara ateş birbirini dengeler!… Sonunda, bakalım
hangisi diğerini elemine eder!
Hava!.. Dünyanın yaşamını koruyan nesne…
Hücrelerin
onunla yaşar, beynin onunla!.. Ateşin onunla yanar,
suyun vardır onunla!. O sevdiğindir duydulandığın;
bazen de düşmanındır kaçtığın!. Tanımadığın, ya da
tapındığın!.
Toprak
ondan meydana gelmiştir, ateş ondan; su ondan meydana gelmiştir, varlığın
ondan!
Toprağın
toprağa gidecek; suyun havaya!.
Ya sen nereye gideceksin, havan gidince havaya?
Tenezzül etti hava oldu; tenezzül ateş oldu; tenezzül
etti toprak oldu, su oldu; tenezzül etti “sen” oldu; ya
sen nereye gideceksin beşinci element?
Toprağı mı mekân tutacaksın, suyu mu; havayı mı mekân tutacaksın
ateşi mi?
Yoksa
uzay mı mekânın olacak, mekânsızlıktır mekânım, diyerek!.
Sen ey beşinci element…
Sen ey
maddeden doğma, beşinci boyut varı!…
Bil ki, vatan
sevgisi imandandır.. Gel dön vatanına!… Mekânsızlık otağına; DOST katına!…
“Can”la
canlanmış olarak… “Ruh”la, ruhlanmış olarak…
Tanı
kendini, aş bedeninini; seviyorsan özün olan “Ben”ini..
Uzayı
tanı, uzayı bil!.
Uzaydır,
Rahim; uzaydır Halîm; uzaydır Kerîm, uzaydır Azîm!.
Yansıdı aynaya, uzay
koydu,
adını; yarattı mahlûkatı, “adı”yla ayrı koydu varlığını…
Gel
dostum, urûç eyle… Yaşamını mi’râc eyle…
Salât
eyle, selâm eyle; salât ile rahmet eyle!.
Gayzer
oldu Celâliyle, pınar oldu Cemâliyle; okyanustan Kemâliyle,
ilmi irfân saçtı bize!.
Değerlendirmezsek
bu nimeti; aldığımız bu nefesi; dünyamızın tüm ziyeti, yarın hepten vebal bize!.
Gelin
canlar, “cân” olalım… Hak’ta, hâk olalım!.
Varlığımızı uzaya salıp; deryada bir dalga olalım!.
Sevelim,
sevilelim; sevindirip, bölüşelim; yaşam O’nun içindir, her dem O’nunla
seyredelim!.
Kin
tutma, ardından konuşma; hakkın olmayana el uzatma; yaban gözle bakıp ta, özünün-uzayın
gazabını
Beden
sanma boyutunu; gökte sanma konutunu; “sen” mekânsız varlıksın, çıkar
artık, poturunu!
Rasûl gelmiş
uzayından; haber verir Yâr’ından; dersin, bana dünya gerek, neyleyeyim ben o Yâr’ı …
Bak
dostum, bunca sözün kısası…
Hep,
gönüller BİR olası…
Uzay bağı,
HAK bahçesi!…
Erenleri,
gül goncası!.
Sanma uzay gayrıdır!… Hak ayrıdır, Uzay gayrıdır!… Sen
seni bilmezsen, HAK, zannında ayrıdır!.
Bil ki
sözün amacı…
TEK’liği bilmeyen;
RASÛL’e kulak vermeyen; Kur’ân ‘a yönelmeyen, “uzay” nedir bilesi değil!.
hf
Okuyamayan!
Herhangi
bir varlığa tapınmayan ; bununla beraber Allah
sistemini de henüz okuyamamış olan !
Efendimize
kadar olan Nebi ve Rasûller , insanların yaşamı ve
ölümötesine yönelinmesiyle ilgili hükümleri açıklamışlardır...
Efendimiz
ise Haniflikle başlayıp, sistemi okuduktan sonra Zâtını tanımanın getirdiği
ilimle insanlara sistemi ve kendini tanımayı öğretmiştir... Bu yüzden de ümmi
kökenlidir, denmiştir...
hf
"ÜMMÜL
KİTAP"-"İLMULLAH"
Ümmül kitap Allah'ın yarattıklarıdır !..
İlâhi kitap, ef`al âleminin, yani
fiillerin oluştuğu boyutun tümüdür!. Çünkü bu kitabın her satırı, bir ismi ilâhinin
mazharı olarak zuhur etmektedir.
Kur'ân,
o yaratılanları ve sistemi anlatandır!...
“Ümmül Kitap” ,
"Allah" İsmiyle İşaret Edilen’in ilminde yarattığı âlemleri
oluşturan anakitaptır...
Tüm boyutları itibariyle
Evren’dir!
“Oku”nması gereken ana
kitaptır...
”Yakîn” nisbetinde “Oku”nur!...
Bizim için önemli olan nokta;
Rabbani kitapların, ilâhi hakikatlara eriştirecek hükümlerinden yararlanmak suretiyle ilâhi
kitab’a yönelme şansımızın olmasıdır..
Meleklere iman, varlığın aslı ve orijinini tanımaya açılan kapıdır...
“OKU”
hitabıyla işaret edilen yüce ve muazzam Kitabullah da, o meleklerin
varlığı ile oluşmuş kitaptır!... Sanki yazının
mürekkebi, şekilleri meleklerdir;
Bu Kitabullahın harfleri
meleklerdir; âyetleri, sûreleri meleklerdir!.
Kitap, esmâ-ı ilâhidir; yani “ALLAH” isimleridir; yani “ALLAH”’ın kendinde
seyretmeyi dilediği mânâlardır, özelliklerdir!..
Kur’ânı “OKU”yamayan,
“ÜMMÜLKUR’ÂN”ı hiç okuyamaz!...
Hayâlindeki “din adamı”, “evliya”
ve “tanrı” kavramından kurtulmak istiyorsa insan, önce “ümmül kitap” olan
“SİSTEM” ve “DÜZEN”i okuyup; ondan sonra okuduklarının geldiği günün şartları
içinde bunun sembolik veya mecazi anlatımı olarak “sistem manuel”i işlevini
yapan Kutsal Kitabı değerlendirmeye çalışacaktır..