AHMED HULÛSİ'DE KAVRAMLAR
 

BERKÎ TECELLÎ

·  Zâtî Tecelli

·  Tecelli-i Zâtî

 

 

KENDİLERİNİ RUH-U A’ZÂM BOYUTUNDA TANIYAN

 "HÜR BİLİNÇLER"

  • “Vâkıfıyn”

  • “Mukarrebun”

  • “Hür” olanlar

  • “Nefs”i HÜR olanlar

  • Allah’a Hakkel yakîn olanlar

  • Yaşamlarını Bâki olan Hak’kın devam ettirdikleri

  • Vahdet müşahedesi içinde olanlar

  • Esmâ-i İlâhiyeyi seyr hâlindekiler

  • Tabiatının, duygularının ve şartlanmalarının esaretinden kurtulmuş olanlar

 

 

KENDİLERİNİ RUH-U A’ZÂM BOYUTUNDA TANIYAN "HÜR BİLİNÇLER"DE ZÂTİ TECELLİ “BERKİ TECELLİ” ŞEKLİNDEDİR

 

Zâhidlere göre ârifler hayli yüksek mertebe sahipleri olmalarına rağmen, dereceleri kendilerinden bir yukarıdakiler olan "vâkıfîyn" yanında hayli düşüktür.

Vâkıflar da ruh yolunda meşguldür.… Hakikat mertebesi ehilleridirler.

Vâkıflar, "ruh" boyutunda kendilerini tanımışlardır. Burada bahse konu olan "ruh", vehim yollu kabul edilen birimsel ruh değil, "Ruh-u Â'zâm"dır. Bu sebeple de, bu mertebedekiler, vahdet mertebesinde, çokluk kavramının içine giren her şeyden berî olarak yaşarlar!

Vahdet müşâhedesi içinde, esmâ-i ilâhî’yeyi seyir hâlindedirler.

Burası, “Hakikat” mertebesine tekâbül eder. Kendi isimlerinin mânâlarının türlü şanlarını seyir hâlindedir.

Kim mi?..

Elbette ki O!.. Birimin ne haddine!

Bütün bunların yaşamını devam ettiren, Bâkî olan Hak'tır!

Ancak ne var ki, tüm kemâlâta rağmen, bu seyir dahi esmâ âlemine dönük olduğu için; "Zât" mertebesine nisbetle, Zâti ilim indinde kesrete dönük bir mertebe durumundadır.

Bu tecellinin yaşandığı, bu şânın bulunduğu mahâl, “Hakikat”e vâkıf olmuş anlamında olarak "Vâkıfıyn" diye anılır. Vâkıf olmuşlar!

"Mukarrebûn" diye de anılırlar. “Allah'a hakkel yakîn olmuşlar” anlamında olarak. Bu mertebe velâyetin en üst mertebelerindendir.

"Zâtî" tecellî bu zevâtı kirâmda "berkî tecellî” şeklindedir.

Bir de bunların ötesinde zamanın İnsan-ı Kâmil'ine ve Gavs'ına has olan "Tecellî Zâti" vardır ki; bu zevâtta bu durum daimidir.

İşte onlar için anlatılan, "NEFS'i hür olanlara mahâl kıldım" ibaresidir. Mutlak mânâda "NEFS"="BEN" onların mahâllidir!. Zât'ını tanıma mertebesi yâni...

Zâtıyla zâtını bilişin, âlemde zuhûr yollu izharı için meydana gelen bir şândır bu!

"HÜR" kelimesi gerçekte sadece bu zevât için kullanılır. Ve onların kalbleri, yani bilinçleri Allah'ın ilmiyle dolu bir hâlde hadsiz hesapsız sırlarla doludur.

Bu mertebedeki "Zâtî ilim” hakkında ne bugüne kadar bir açıklama yapılmıştır, ne de bundan sonra böyle bir açıklamanın yapılabilmesi mümkündür! Zâtî ilim’den sözedilmesi muhaldir!

"Allah'ın zâtı üzerine tefekkür etmeyiniz!"

şeklindeki Hazreti Rasûlullah aleyhisselâmın beyânı işte bu gerçeğe işaret eder. Çünkü Zâtî sırrın tefekkür yoluyla çözülmesi muhaldir!. Fikir okları o hedefe ulaşamaz, yarı yola bile ulaşmadan ters yüz olup atana geri döner.

Burada artık bırakın ef'âl müşâhedesini, esmâ mânâlarıyla bile kayıttan sözedilemez..

"Allah yerleri ve gökleri yaratmadan evvel nerede idi?"

sorusuna

"Allah yerleri ve gökleri yaratmadan evvel altında ve üstünde hava bulunmayan A'MÂ 'da idi."

diye cevap veren Rasûlullah, Zâtın hakikatı olan bu AHADiyet mertebesi’ne işaret etmiştir.

Esasen bu bahsettiğimiz hadîs-i şu diğer hadîs-i şerîf ile birlikte mütalâa edersek, ehlinin fark edeceği önemli bir nüans açığa çıkar:

"Allah vardır ve O'nunla beraber hiç bir şey yoktur!"

Bu konuda daha ileri gitmek burada gereksiz. Bunları yaşamayana satırlardan bunları anlatmak imkânsız gibidir.

Ehli ise zâten bunları hâliyle bilir ve bilvesile bizim de bunlardan haberdar kılındığımızı anlar. Bâkî Allah'tır.

HÜR OLMAKTAN SÖZ EDEBİLMEN İÇİN…

Tabiatının, duygularının ve şartlanmalarının esiri iken, nasıl "HÜR" olmaktan söz edebilirsin?.

  

KUR'ÂN-I KERÎM ÇÖZÜMÜ

2012 ® RADYO YANSIMALAR web sitesi. 24 saat yayın

 

www.allahvesistemi.org