HAKİKAT EHLİ

(“Ehlullah”)

ÖRTÜLÜDÜR, TANINMAZ

Benim velilerim, kubbemin altındadır; onları kimse tanımaz”

buyruluyor...

Bilir misin bunlar kimlerdir?..

ALLAH’ın bazı kulları vardır ki, onlar dünyadan ve ukbâdan sıyrılmışlar, deryaya erişip deryadan bir zerre olmuşlardır.

Bunlar, “Allah ahlâkı ile ahlâklanın” buyruğuna uymuş tecellîlerdir!. Onların ne istemekle alâkaları vardır, ne de istememekle.

Onlara Rab, “sen ne dilersin”, dediği zaman; onlar, “Sen ne dilemişsen” derler!.

Çünkü onlar, daha evvelki mertebelerde idrâk etmişlerdi ki, değil istek, istememeyi istek dahi bir istektir...  Ve, bu dahi istenemez!.

Zerre deryaya diyebilir mi ki, beni şu tarafa götür diye… Derya ne tarafa dilerse, sevkeder dalgalarıyla onu...

Gerçek, derya ise; dalgalarda tecellileri midir acaba?...

İşte bu kişiler, sadece ve sadece, yaratılmışlar için Rabbın bir rahmet tecellîsi olarak, yaşarlar... Yaratılmışlara onlardan erişir Rabbın nimeti.

”ŞÜPHESİZ Kİ RABBİN NİMETİ MUHSİNLERDEN ULAŞIR YARATILMIŞLARA” (7-56)

Onlar ne bir kimseyi kırarlar nefisleri için, ne de kırılırlar. Git dersin, kovarsın, giderler; gel dersin, çağırırsın, gelirler. Yetmiş defa kovmuş olsan da sonra gene çağırsan, hiç yüksünmeden gene gelirler.

Onlar Rabbın veren elleridir; almazlar. Kendilerine bir şey hediye etsen, başkalarına dağıtırlar. Onlar şan ve şöhretten, isimden kaçarlar.

Efendime bağlan; KUR’ÂN ’ı MÜRŞİD bil!.” derler.

Gelip bir sual soran olursa,

“Herkese hitabınız, akılları ölçüsünde olsun!.”

buyruğunu nazarı dikkate alarak, gerçek bilgi seviyesinden, uygun cevabı verirler...

Onlar, birer “ayna” olmuşlardır!. Kim baksa, onlarda, kendinden başkasını göremez olur!.

O’nda gördükleri hata ve kusurlar, görenlerin kendi anlayış hata ve kusurlarından başkası değildir.

Dünya ehli, yani, içinde yaşadıkları zaman için yaşayanlardan isen, onu da sanki kendin görürsün!.

Yok ukbâ ehli isen, azaptan korktuğun, huzuru ve zevki istediğin için ibadet edenlerdensen, gene onu dahi öylece bulursun.

Eğer, her ikisinden de olmayıp, onlardan sıyrılmışlardan isen, vardığın noktada gene onu bulursun....

İşte, üstlerindeki örtünün birincisi budur, onların tanınmalarına mâni olan! ...

İkinci ise, zâhirî şekil ve görünüşleridir.

Yaratılmışların çoğu, belirli bir idrâk seviyesini aşamadığı için, göremeyecekleri sayısız varlıkların mevcut olduğunu düşünemez, hemen görünüşe göre hüküm verir!. Böylece, o hükümle, işin gerçeğine karşı kendi kendini aldatmış olur!.

İşte bu dahi, o kişilerin işine yarar.

O zevâtın giyinişi, hayat şartlarına intibakı, ortamları, hep, onların veli kişi olmadıkları zannını verir insanlara.... Çünkü, onların kendilerini bildirmeye göstermeye ihtiyaçları yoktur ki!.

Onlardan pek çoğu, kader sırrına vâkıf olmuşlardır!. Bu sebepledir ki, etrafla uğraşamazlar. İş bu kader sırrı, nebîlere ancak nübüvvetlerinden bir süre sonra bildirilir, vazifelerini hakkıyla yapabilmeleri için... Bu sözlerimizi ehli bilir.

Eğer sen, susuz kaldıysan, onları ara ve bütün örtü ve engellerine rağmen onları tanımaya çalış... Onların hâlleriyle hâllen; ki, Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanma yolu açılsın!.

Onlar “Ferdiyet” sahipleridir!.

Onların sadece Efendileri ve Rableri vardır. Aralarına kimse giremez. Birbirlerini tanırlar onlar, bazen buluşur konuşurlar... Ama bilirler ki hepsi de tek bir gerçektendirler.

yazdir

 

www.allahvesistemi.org