kavramlar.jpg (6719 bytes)

 

"KADIN"

 

CENNET

ANALARIN AYAĞININ ALTINDADIR!

Allah’ın “RAHİM” ismi kendi esmâlarının dışında nerede kullanılıyor?

Göreceksiniz ki kadının cinsel ve doğurganlık organı olan bölge için..Yani kadında doğurganlık olayını oluşturan ve insan türünün çoğalmasını ve bekâsını sağlayan cinsel organına verdiğimiz isim!

Mikro plânda kadındaki rahim, makro plânda ise Allah’ın ”RAHİM” ismine karşılık geliyor!

Allah’ın “Rahim” ismi ,”Rahmet” ve “Rahman” mânâlarının kökenidir!Yani Allah’a ait esmâların üreticisidir!

Üretim yapıldıktan sonra bu isimlerin topluca bulunduğu ve sâdır olduğu boyuta “RAHMANİYET BOYUTU” diyoruz.

”Rahim” isminin en geniş ve kapsamlı ortaya çıktığı mahal, Cennet’tir!

Dolayısıyla,

“Cennet anaların ayağı altında”

derken; mikro plânda çoğalmayı-üremeyi sağlayan kadındaki rahmin makro plânda karşılığı olan Allah’ın “Rahim” isminden cennetteki mânâların ürediği mecâzi olarak anlatılmıştır.

Her şey Allah’ın rahmetinin eseridir.” demek; “Her şey, Allah’ın rahmetinin neticesi olarak var olmuştur.” demektir.

Yani, daha genellersek; “Allah’ın üretmesinin neticesi olarak” vardır.

Çünkü, Rahmeti meydana getiren “Rahim” ismi ne yapar?

Üretir!

Bunun da en orijinal yapısı, kadında mevcuttur. Kadındaki üreme, daha doğru bir deyişle üretme organının adı “Rahim”dir.

Allah’ın “RAHM” ismi kendi esmâlarının dışında nerede kullanılıyor? Göreceksiniz ki kadının cinsel ve doğurganlık organı olan bölge için.. Yani kadında doğurganlık olayını oluşturan ve insan türünün çoğalmasını ve bekâsını sağlayan cinsel organına verdiğimiz isim!

Mikro plânda kadındaki rahim, makro plânda ise Allah’ın ”RAHİM” ismine karşılık geliyor!

İşte Allah’ın rahmet sıfatı da, üretme sıfatıdır. Bu üretme sıfatı Allah’ın esmâsının işaret ettiği mânâların özelliklerinin eserlerini üretir.

ara.jpg (366 bytes)

 

KADINDAKİ AKIL VE DİN NOKSANLIĞI!

Rasûlullah aleyhisselâm bir gün kadınların yanına gidip onlara vaaz etti ve şöyle buyurdu:

-Ey kadınlar topluluğu, sadaka verin ve çok istiğfar eyleyin. Çünkü ben, cehennem ahalisinin çoğunu sizlerden gördüm.

Bunun üzerine orada bulunan kadınlardan akıllı ve vakarlı olan bir tanesi şöyle sordu:

- Bizim neyimiz var ki, çoğumuz cehennemlik olmuşuz, ya Rasûlullah ?.

-Çünkü siz ötekine berikine çokça lânet (belâ) okur, kocalarınıza karşı nimete küfranda bulunursunuz!. Akıllı ve ihtiyatlı bir kimsenin aklını, sizin kadar eksik akıllı ve eksik dinli bir kimsenin çekebileceğini hiç görmedim.

Kadın sordu:

- Ya Rasûlullah, akıl ve din noksanlığımız nedir ?.

-Akıl noksanlığına gelince: İki kadının şehâdeti, bir erkeğinkine denk olur. İşte bu akıl noksanlığınızdandır.

Bir çok geceler bekler, namaz kılmazsınız; Ramazan da oruç tutmazsınız (bazı günlerde). İşte bu da din noksanlığınızdır."

ara.jpg (366 bytes)

 

KADINDA “SİSTEM”İ KAVRAMA ÖZELLİĞİ

(Soru: Kadınların dininin eksikliği ibadet yönüyle değilse hangi yönüyledir?..)

Din=Sistem diye olaya bakarsak, sistemi kavrayışları anlamı çıkar ki, bu da, beyinlerini etkileyen östrojen hormonunun ağırlığındandır!.

Bu açıklama, kadını aşağılama veya küçük görme anlamında söylenmemiş; sistemin bir özelliğinin farkedilmesi amacıyla işaret edilmiştir.

ara.jpg (366 bytes)

 

KADINDA ÖSTROJEN HORMONUNUN BEYNİ ETKİLEMESİ DOLAYISIYLA

 DUYGUSALLIK-HİSLER AĞIRDIR!

İnsandaki duygu, his, aklı bastırır. Aklı bastıran güç duygudur, hislerdir Bunu yaşamımızda günlük hayatımızda görürüz. Pek çok zaman aklımız mantığımız bize A şıkkı doğrudur derken, hislerimiz B yi gösterir ve biz gider B yi yaparız.

Yani insanda akla tahakküm eden, akla sözünü geçiren güç, duygulardır; hislerdir. Zaten Erkeği yönetenin kadın olmasının sebebi de buradadır; bu sırdadır.

Bugün hep erkekler üstündür derler ama çoğunlukla erkekleri güden, kadınlardır! Erkeğe yön veren, kadınlardır.

Kadın temelde ağırlıklı olarak oströjen hormonunun beyni etkilemesi dolayısıyla kadında duygusallık, hisler ağırdır Erkekse androjen hormonunun gelişmesi oranında akıllıdır. Meselâ erkeği hadım edin, androjen hormonunun salgısı gerilesin, eskiden hadımağalar vardı… Harem sisteminde hadım edilmiş… Bunlarda akıl zayıflamıştır gerilemiştir. Bunlarda akli fonksiyonlar dumura uğrar.

İşte öströjen hormonunun güçlü olarak salgılanmasıyla birlikte akıl faaliyete başlar, buluğ çağı dediğimiz olay da budur. İnsan buluğdan sonra dinen mesuldür. Yani aklının faaliyete geçmesinden sonra onda esas özellikler başlar Erkekteki androjen aklı güçlendirir. Fakat akıl ne kadar güçlü olursa olsun herhangi bir zamanda duyguların hükmü altına girer ve yenik duruma düşer. Doğru A şıkkı iken duygularının tesiri altında gider B şıkkını uygular..

İman ise, aklı da duyguları da bastırır. Kişideki iman kavramı, imanı oluşturan güç hem aklın hem duyguların üstüne çıkar. Yani bir insan aklıyla A şıkkı doğru derken duyguları onu B şıkkına götürür; duygular akla üstün gelir. O anda iman gücü devreye girerse o duyguların üstüne çıkar . Duyguların üstüne çıkar ve duyguları kontrol ederek aklın A şıkkını uygulamasını temin eder.

ara.jpg (366 bytes)

Kadın, hisleriyle hareket eden;

erkek, özündeki gerçekle davranışlarını düzenleyen yaratığın adıdır!.

KADIN HAKLARI

 

KURÂN, GERİYE DÖNÜŞÜ DURDURTARAK

KADINA HAKLAR EDİNDİRMİŞ VE BU HAKLAR İÇİN

TABAN SINIR GETİREREK İLERİYE DOĞRU UYGULMANIN DA ÖNÜNÜ AÇMIŞTIR!

Kur’ân-ı Kerîm'in RÛHU”nu anlayanlara göre, bu Kitap, insanlık yaşadıkça, onlara ışık tutacak ve âhiret saadetini sağlayacak bilgileri ihtiva etmektedir!.

Ayrıca, çok büyük bölümüyle, Cehennem ve Cennet boyutlarında dahi sonsuza dek yararlanılacak bilgi ve yaşam gereklerini kişiye açmaktadır... Kişinin kendi hakikatını; “ALLAH İsmiyle İşaret Edilen”in ne olduğunu açıklamaktadır!.

Daha önceki açıklamalarımda, Kur’ân içindeki bilgilerin bir kısmının “Nübüvvet” kemâlâtından, diğer kısmının da “Risâlet” kemâlâtından kaynaklandığını; “Risâlet” kemâlâtından kaynaklanan bilgilerin sonsuza dek gündemini koruyup, insanlara yeni açılımlar kazandırabileceğini belirtmiştim... “Risâlet” kemâlâtından tebliğ olunan “İhlâs” sûresi, “Fâtiha” sûresi gibi...

“Nübüvvet” kemâlâtından kaynaklanan ve toplumsal yaşam içinde insanların davranışlarına yön veren; evlenme, miras, şâhitlik, kısas gibi konular ise, insan dünyada yaşadığı sürece gündeminde kalan ve kişinin ölümüyle birlikte, o kişinin gündeminden düşen hükümlerdir..

Şimdi burada, Kur’ân-ı Kerîm’inRÛHU”nu fark edip; anlamaya çalışalım...

Kur’ân, insanları asırlar öncesi ilkel yaşama döndürme ve insanları geriye dönük yaşama sâbitleyip, kilitlemek için mi bize tebliğ edilmiş bir kitaptır... Yoksa... İnsanları geleceğe hazırlanmaya, insanlara tekâmül-gelişme yollarını göstermeye, en mükemmele yönlenmeye mi teşvik etmektedir...

Bu Yüce Kitabı en iyi anladığına inandığım kişilerin başında gelenlerden Hz. Âli, bu anlayışa dayalı olarak şöyle demiştir:

“Çocuklarınızı, yaşadığınız devre göre DEĞİL; yaşayacakları devre göre yetiştiriniz!.”

Yâni, Çocukluğu ve gençliği Hz. Muhammed Aleyhisselâm'ın yanında geçip; “Kur’ân RUHU”nu O’ndan edinmiş olan Zâtın bakış açısıdır bu geleceğe dönük yaşam tarzı ve bakış açısı...

Eğer, “Nübüvvet” çeşmesinden kişinin çevresindekilerle ve zâhir yaşamıyla ilişkilerini sulayan hükümlere bakılırsa... Bunların hepsi, geçmişte ve o sıralarda, âdeta insan yerine bile konmayan, o güne kadar ticarî seks metaı hükmündeki dişilere, kadınlık haklarının edindirilmesi amacına dönüktür!. Onların, ticarî mal olarak görülmeleri yasaklanmış; onlara olarak belirli haklar edindirilmiş; toplumda sözü geçmezken, “şâhit” olma hakları teslim edilmiştir; mirastan pay alma hakları oluşturulmuştur!.

Şimdi lûtfen iz’ân ve basiretle, anlamaya çalışarak şu gerçeği farkedin:

Kur’ân, “RÛHU” itibâriyle, eskide kalmayı önlemek, geriye dönüşü durdurtmak, haksızlıkları ortadan kaldırmak, insanları sürekli ileriye dönük değerlendirme yapmaya teşvik amacıyla hükümler getirmiştir!.

AYRICA... Benim kişisel kanâatim olarak, kimseyi bağlamaz; fakat Kur’ân'ı daha gerçekçi değerlendirmeye vesile olur diye düşünerek belirtirim ki...

Kur’ân bu hükümleri getirirken, dememiştir ki; bu hakları arttırıp eşitliği sağlamayın, burada kalın ve ileriye gitmeyin, kadınlar ikinci sınıf olarak kalsın; tekâmül etmeyin!.

Sayısız dişi alma hakkını, bir aşama olarak, dört ile sınırlarken; tek eşle yaşamanın çok daha yararlı olduğu yolunda uyarısı vardır; ve bu hedef olarak gösterilmiştir...

Zekât, asgari insanların hakkı olarak gösterilirken, sadaka adı altında varlığındakileri olabildiğince insanlarla paylaşmanın faziletinden söz edilmiştir...

Yani, kadına edindirilen haklar, nihâi son hak, son sınır değil; toplumun, erkeklerin ve kadınların tekâmülü nisbetinde, geliştirilecek haklar manzûmesinin temelidir.

Söz hakkı olmayan kadına, iki kadından biri olarak “şâhit” olma hakkı kazandırılmış ise; bu ebeden bu kadardır, anlamında değil; kadının kendini geliştirmesi oranında erkekle eşit hakları olabileceğine işaret anlamındadır, kanâatimce!... “Söz hakkı olmayanın”, hiç olmazsa ikisi bir arada insan olarak yaşayıp, “şâhit olmasına” olanak sağlanmıştır... Ama zaman içinde toplum olarak, kadının değerini anladığınız zaman; onun da sizin gibi Allah kulu olduğunu, insan olarak ve “HALİFE” olarak yeryüzünde yer aldığını farkettiğiniz zaman, tek başına, erkekle aynı haklara sahip olmasını engellemeyin, anlamında olarak... Günümüzde yaşayan gelişmiş bir toplum, kadına bir erkekle beraber tek başına şâhit olma hakkı tanıyorsa, bu asla Kur’ân 'ın “RÛHU”na ters düşmez anlayışıma göre; ve hattâ evlâ olan da budur!.

Mirasta payı olmaya kadına, hiç değilse erkeğin yarısı kadar hak edindirilirken o günkü şartlara göre; bu demek değildir ki, sakın ola fazlası verilmeye!. Aksine eşit pay verilmesi, toplumun, “Kur’ân RÛHU”na göre gelişme göstermesinin işaretidir..

Yâni, “Kur’ân RÛHU”, geriye dönmeye ve haksız - yetersiz uygulamalarla taban sınır getirmiş bu hükümlerle; fakat ileriye doğru uygulamaları asla sınırlamamıştır; a n l a y ı ş ı m a g ö r e...

İşte getirdiği, ileriye dönük sınırlaması olmayan insan haklarıyla; ihtivâ ettiği bu ilerisi açık anlayış dolayısıyla, artık Kur’ân'dan sonra yeni bir kitap gelmesine gerek kalmamış ve Hz. Muhammed aleyhisselam “Hatemin Nebi” olmuştur!.

Ölümötesi yaşam şartları ve Allah’ı bilme yönleri itibariyle Risâlet yollu sistemi açıklayan Kur’ân; Nübüvvet” yoluyla da insan haklarını o günün şartlarında olabildiğince iyileştirmiş, geliştirmiş ve bunları asgari-taban sınır olarak tesbit edip; bunun zaman içinde daha da geliştirilmesini yasaklamamıştır!.

İşte bu temel prensip, anladığım kadarıyla, “Kur’ân'ın RÛHUdur; ki, O Azîz Kitabın, sonsuza dek geçerliliğini; ve başka bir kitap gelmesine ihtiyaç duyulmamasını temin etmektedir!.

ara.jpg (366 bytes)

 

KURÂN, KADIN-ERKEK AYIRIMI YAPMADAN

İNSANIN “YERYÜZÜNDE HALİFE” OLARAK MEYDANA GELDİĞİNİ

EN AÇIK ŞEKİLDE VURGULARKEN, KADIN NASIL İKİNCİ SINIF GÖRÜLEBİLİR?

     Kur`ân-ı Kerim’e göre, "Allah insanı yeryüzünde halife olarak meydana getirmiştir"... Kitap`taki bu açık bildirime göre de, her insan, varlığındaki, "Allah`ın yeryüzünde halifesi" olma kemâlâtını farketmeli; işte bunun sonucu olarak da "hilâfet"inin gereğini yaşamalıdır!.

"İslâm Dini"nin kadını ikinci sınıf basit bir varlık olarak gördüğünü ileri sürenlerin ruhlarının bile Kur`ân değerlerinden haberleri yoktur!.

Kadın-erkek ayırımı yapmadan, "yeryüzünde insanın halife" olarak meydana geldiğini en açık şekilde vurgularken Kitap, nasıl olur da ben bir kadını ikinci sınıf görebilirim?

Ahmed Hulûsi

yazdir

Tüm Kavramlar Programı

 

Yayınlarımızın Telif Hakkı Yoktur. Sitemizdeki tüm bilgiler, Hz. MUHAMMED'in (aleyhisselâm) bildirip açıkladığı "ALLAH" ismiyle işaret edilenin hakikatinin ne olduğunun öğrenilmesi ve "DİN" denilen yaşam sisteminin bu vizyonla değerlendirilebilmesi için, tüm insanlarla karşılıksız paylaşılmak üzere hazırlanmıştır. Tüm yayınlarımızı ücretsiz okur; dinler, bilgisayarınıza indirebilir, çoğaltabilir; YAZAR ve KAYNAK BELİRTMEK ŞARTIYLA her yoldan bütün çevrenizle paylaşabilirsiniz. Allah ilmine karşılık alınmaz. Prensibimiz maddî ya da manevî karşılıksız paylaşımdır.

 

www.allahvesistemi.org