KAVRAMLARLA KURÂN-I KERİM'E BAKIŞ

 

Ahmed Hulûsi'de Kavramlar-Av.Asuman Bayrakcı

 

 

MEZHEP

  • Anlayış

MEZHEPLER NASIL MEYDANA GELMİŞTİR?

Kur’ân-ı kerim ,”ALLAH” isminin mânâsını târif sadedinde iki usul, iki yol tatbik eder.

Birincisi,”ALLAH” isminin işaret ettiği anlamın ,insanın anlayışına göre târifidir.

İkinci tarz “ALLAH”ın anlatımı ise “ALLAH’ın bizâtihi kendisini” târif edişidir.

Bu iki yoldan “ALLAH” târifinin Kur’ân ‘da herkesin anlayacağı bir ifadeyle yer almaması, “olayın bütünlüğünü idrâk edemeyen” insanlarda çelişkileri meydana getirmiş; ve bu çelişkilerin sonunda da olayı çözemeyenlere göre büyük bir kaos oluşmuştur!

İşte bu kaosun sonucunda da “kader”i değişik mânâlarda anlayan çeşitli “anlayış”lar yani “mezhep”ler meydana gelmiştir.

Allah Rasûlü’nden sonraki asırlarda gelen bu konudaki belli araştırmacılar o günün şartları altında açıklamışlar, kendi aklıyla hareket edemeyenler de onları kendilerine örnek alarak bugünkü “mezheb” kavramını oluşturmuşlardır...

ara.jpg (366 bytes)

VELİLERİN, SIDDIKLARIN MEZHEBİ YOKTUR!

“Benim velilerim, kubbemin altındadır; onları kimse tanımaz” buyruluyor...

Bilir misin bunlar kimlerdir?.

ALLAH’ın bazı kulları vardır ki, onlar dünyadan ve ukbâdan sıyrılmışlar, deryaya erişip deryadan bir zerre olmuşlardır.

Bunlar,”Allah ahlakı ile ahlaklanın” buyruğuna uymuş tecellilerdir! Onların ne istemekle alâkaları vardır, ne de istememekle.

Onlara Rab, “sen ne dilersin”, dediği zaman; onlar, «Sen ne dilemişsen» derler!

Çünkü onlar, daha evvelki mertebelerde idrak etmişlerdi ki, değil istek, istememeyi istek dahi bir istektir! ... Ve, bu dahi istenemez.

Zerre deryaya diyebilir mi ki, beni şu tarafa götür diye. Derya ne tarafa dilerse, sevkeder dalgalarıyla onu... Gerçek, derya ise; dalgalarda tecellileri midir acaba?

İşte bu kişiler, sadece ve sadece, yaradılmışlar için Rabbin bir rahmet tecellisi olarak, yaşarlar... Yaradılmışlara onlardan erişir Rabbin nimeti.

”ŞÜPHESİZ Kİ RABBİN NİMETİ MUHSİNLERDEN ULAŞIR YARATILMIŞLARA” (7-56)

Onlar, birer “ayna” olmuşlardır! Kim baksa, onlarda, kendinden başkasını göremez olur!

Onların sadece Efendileri ve Rableri vardır. Aralarına kimse giremez. Birbirlerini tanırlar onlar, bazan buluşur konuşurlar... Ama bilirler ki hepsi de tek bir gerçektendirler.

“Müferridun sizi geçti” diyerek, Efendimizin ashabına bahsettiği kişilerdir bunlar!

Ne, bir tarikatları vardır; ne de, bir mezhepleri!

Gazalî’nin (selâm olsun) ölürken, Kur’ân’ı göğsüne koyup “Benim mezhebim budur” dediği gibi; onlar da, bunu farketmişlerdir... ve ehlini bu konuda uyarırlar!

Yaradılmışlar, ölmüşlerdir onlar; ve bundan dolayıdır ki. artık bir daha düşünmezler ölümü, çünkü onlar bir daha ölümü tatmazlar!

“ONLAR, iLK ÖLÜMDEN BAŞKA ÖLÜM TATMAZLAR” (44-56)

Ölümü, çoktan tatmışlar, sıratı geçmişler, cennete, huzur âlemine, girmişlerdir.

Onlar, Rablerini seyirle meşguldürler... Her an O’nu temaşa etmektedirler... O’nunla beraber!

İşte bunlar, Rabbin örtüsü altındaki veli kulları, sıddîklar, müferridundur.

Eğer sen, susuz kaldıysan, onları ara ve bütün örtü ve engellerine rağmen onları tanımaya çalış... Onların halleriyle hallen; ki, Allah’ın ahlakıyla ahlaklanma yolu açılsın!

Onlar “Ferdiyet” sahipleridir!

Bizler sadece Kurân’a... Rasûlullah’a ve dolayısıyla Allah'a tâbi olmakla mükellefiz.

 ara.jpg (366 bytes)

MEZHEP İMAMLARININ TÂBİ OLUNACAK YANI YOKTUR!

Mezheb imamları ya da tarikat şeyhlerinin âhıret itibariyle hiç bir tâbi olunurluluğu yoktur... Ama bütün onlardan yansıyan bilgilerden günümüz şartlarına uygun olanlarından istifade edilebilir.

Şunu kesinlikle bilelim ki...

Herkes, Hz. Muhammed’e tâbi olup yolundan gitmekle mükelleftir; kendi yararı için... Bunun dışında hiç kimseye tâbi olmakla mükellef değilsiniz...

Herkes kendi ilmi ve aklı kadarıyla kendi yolunu çizecek ve sonucuna da hiç bir mazeret gösteremeden kendisi katlanacaktır.

Bu konu sizin için ne kadar önemli ise, ona göre değer ve zaman verip ona göre de yolunuzu çizersiniz... Kimsenin kimseye tâlimat verme veya Din koltuğunu kullanarak hükmetme hakkı ve yetkisi yoktur...

İnsanlar benim bilgi birikimimden de istifade ediyor ama bana tâbi olmak diye bir kavram sözkonusu değildir...

Bilgiden istifade etmek ayrı şeydir, tâbi olmak ayrı şey... Bütün insanlar her dalda birbirlerinden yararlanırlar ama tâbi olunacak tek zât Rasûlullah'tır!

Ben tahkike erecek gücü, aklı kendimde bulamıyorum diyenler, diledikleri kişinin görüşlerinin yolundan gidebilirler... Ama hataları ve sevapları kendileri sırtlanarak!

Öbür tarafta ben şuna tâbi olmuştum da ondan dolayı bu yanlış fikre kapıldım, ya da şu yanlış davranışı ortaya koydum gibi bir mazeret geçerli olmayacaktır.

ara.jpg (366 bytes) 

Dostlar, ilme sarılan kurtuluşa erer...

Kişilere sarılanın işi ise şansa kalmıştır!

Sağlam yoldan gitmek isteyen daima akıl ve mantığını kullanarak ilim yolunu seçsin..

Âhirete taşıyacağınız gerçek sermayeniz ilminizdir... Bilinçsiz tâbi olmalar size yalnızca TAKLİT getirir...

Ben bilginlerin bilgisinden yararlanın ama körü körüne tabi olmayın, aklınızı kullanarak ele aldığının konunun her yönünü kavrayın, taklitten kurtulun diyorum.

Bilgi ezberlemek değil, irfan tahsil etmektir önemli olan.

Bilgi insanın kendisini geliştirmesi ve gereğini yaşayabilmesi içindir. İlim sahiplerinin ilminden istifade edilecektir elbette ama körü körüne, kafa çalıştırmadan ben falancaya bağlıyım diyerek, kafa çalıştırmadan yaşamak bana göre yanlıştır.

Biz insanların taklit yolundan gitmeyi bırakıp, tahkike yönelmelerini ve Din konusunu hobi olmaktan çıkartıp hayat memat meselesi olarak değerlendirmelerini arzu ediyoruz.

Çünkü herkes sonuçta herşeyini bu dünyada bırakıp, sonsuzluk boyutuna geçecek ve orada yanlızca bu dünya yaşamında edindiği sermaye ile yaşayacaktır..

Dünya hayatı her yönüyle sonuçta bir oyun-eğlence olarak nitelenmektedir...

Öyle ise, herkesin tek hedefi ölümötesi yaşam yolunda Hz. Muhammed adı altında birleşerek yürümek olmalıdır.

Herkes kendi meşrebine göre bir anlayıştan hoşlanabilir ama bu onun özel hayatı olmalı; diğer insanlarla ilişkilerinde bu husus araya girmemelidir.

ara.jpg (366 bytes)   

(Soru: Ama toplumda bir kesim diğer bir kesimi, sırf inanç sistemi farklı diye kötülemeye devam ediyor.)

Mezhep imamları ya da tarikat şeyhlerinin âhiret itibariyle hiçbir tâbi olunurluğu yoktur... Ama bütün onlardan yansıyan bilgilerden, günümüz şartlarına uygun olanlarından istifade edilebilir.

İslâm Dini’ni bilen, başkalarını kötülemekle vaktini aleyhine değerlendirmez; kendini âhirete hazırlamakla zamanını değerlendirir; başkalarına da doğru bildiğini söyler, geçer...

İnsanları yargılayacak olan ve dolayısıyla değerlendirmeye tâbi kılacak olan Allah’tır; bana göre...

ara.jpg (366 bytes)

ÖLÜM ÖTESİNDE, MEZHEPTEN  SUAL OLMAYACAK!

Şeriat, Allah Rasùlü’nun buyruklarından ibarettir!. Şeriat; Kur’ân ve Hadisten ibarettir!. Çünkü Kur’ân mutlak olarak, direkt ilâhi hükümleri bildirendir... Bunun dışındaki görüşler beşeri-terkîbî kayıtlardır!.İlâhi hükümlerin, beşere göre yorumlanmasıdır!.

Dolayısıyla beşeri yorumlar ilâhi hükümleri kaydı altına almaz; tâbi olma zorunluluğu getirmez!.

Burası çok ince bir noktadır…

Buranın çok iyi anlaşılması gerekir!. Ulûhiyetten gelmeyen hükümler, mutlaka beşeriyettendir!.Yani terkibiyettendir!

Eğer kişi diyorsa ki,”ben Nebi’yim”, onun hükmüyle amel edilir!.Ama Nebî değilse, yâni Allah’ın elçisi değilse, Allah’ın hükümlerini bildirmiyor!.Terkibinin meydana getirdiği hükümleri bildiriyordur...O zaman ona uymak farz değildir, gerekli değildir! Ama sen, o hükümlerde, seni ilâhi saadete ermeye götürücü bir anlam bulabiliyorsan, uyabilirsin; bulamıyorsan uymayabilirsin ve bundan da mesùl değilsin!

İşte bu yüzdendir ki öldükten sonra, kimse mezhebinden veya tarikatından sual olmayacak; mezheb veya tarîkat diye bir şey geçerli olmayacak; ancak ilâhi hükümlere uyup uymamanın neticeleri ile karşılaşacaktır!.

 KUR'ÂN-I KERÎM ÇÖZÜMÜ  

www.allahvesistemi.org