kavramlar.jpg (6719 bytes)

 

SIRAT

  • Allah yolu...

  • Kaçış yolu...

  • Taştan-betondan bir köprü değil, bir tür hava köprüsü...

  • Üzerinde ne sağa-sola kıvrılma; ne de iniş-çıkış olan… iki nokta arasında seyreden ışın hattı gibi hava köprüsü...

  • 3000 senelik geçiş yolu...

  • Şehvetlerle arzularla sarılmış olan kaçış yolu..

  • Allah'a tapınma amacıyla değil; kişinin ruhsal enerjisinin güçlendirilmesi gayesiyle teklif edilmiş ibadetleri, zikirleri yapmış olanların, elde ettikleri "nur-enerji" nisbetinde Dünya üzerinden ayrılıp, Güneş’in radyasyon alev dilimleri içinden geçerek kaçtıkları yol...

  • En önce Muhammed ümmetinin geçeceği 3000 yıllık süreci kapsayan Cehennemden kaçış yolu...

  • Cehennem” içine çekilmekte olan Dünya üzerinde bulunan insanların, ”cennetler” ismiyle tanımlanan ortama kaçış olayı

  • Herkesin nuru miktarınca kaçabildiği yol...

“SIRAT-I MUSTAKİM”

  • "Allah yolu"

  • Dosdoğru yol

      “SIRAT-I MUSTAKİM”E YÖNELMEK

  • "Sırat-ı Mustakim"e yönelmek

  • Allah’a kulluk etmekte olduğunu fark etmek

  • “Allah yolu” üzere olmak

  • Doğru yaşam yoluna yönelmek

  • "Hakikat"e erdiren dosdoğru yol üzere dimdik önünü görerek yürümek

  • Varlığını oluşturan "Allah Esmâsı"na(Gayrından kesilip) sımsıkı bağlanmak

 

SIRAT…

TAŞTAN BETONDAN BİR KÖPRÜ DEĞİL,

BİR TÜR HAVA KÖPRÜSÜ, BİR TÜR KAÇIŞ YOLU!

SIRAT, bir kaçış yoludur!. Kaba mânâda anlaşıldığı üzere taştan-betondan bir köprü değil, bir tür hava köprüsü!. Bir tür kaçış yolu… Ve bütün bunlar, bugünkü zaman şartlanması içinde anlaşılacak bir olay da değidir!. Zira o günün şartları içinde bir günün uzunluğu;

“SİZİN DÜNYA SENESİ İTİBARİYLE BİR GÜN 50 BİN SENEDİR” (Mearic-4)

meâlindeki âyette gösterilen süredir. Yâni, şu anda aklımızın kavrayamayacağı kadar uzun süreçte!.

Ölümü tadışla birlikte bildiğimiz tüm zaman ölçüleri altüst olur! Fizik bedenin yitirilişi ve dünyanın gece-gündüz şartlarının dışına çıkışı ile birlikte, kişinin zaman mefhumu tümüyle kalkar!.

Esasen, evrensel zaman boyutlarını şu anda bizim hafsalamızın almasına imkân yoktur. Bir güneş senesi, şu andaki anlayışımıza göre 255 milyon senedir. Acaba bu rakamın ne demek olduğunu farkında mıyız?. Dünyanın varoluşundan buyana milyarlarla seneler geçmiştir. İlk insanın yeryüzünde görülmesinden bu yana geçen senelerin sayısı yüzmilyonlarla ölçülmektedir.

Okuduğumuz zaman, sanki birkaç saatin içinde olup bitiverecekmiş gibi gelen mahşer yeri - sırat kaçışı devresi bugünkü zaman ölçülerimizle belki de yüzbinlerle yıl sürecektir. Bunun bilincinde miyiz?.

ara.jpg (366 bytes)

 

SIRAT…

DÜNYADA ELDE EDİLEN NUR-ENERJİ NİSBETİNDE

GÜNEŞİN RADYASYON ALEV DİLİMLERİ

İÇİNDEN GEÇEREK KAÇIŞ!

Dünyada iken yaptığı çalışmalar sonucu elde ettiği güç oranında kişiler, geçiş süreci içinde cehennemin ızdırabını çekerler. Ya da güç yetersizliğinin doğal sonucu olarak, kaçamayıp, sonsuza dek orada kalırlar. Yahut ta, bütün bu aşamalardan geçerek, neticede “cennet” boyutuna geçerler.

İşte o zaman, Dünya’nın çekim alanın bağlı tüm insanların "ruh bedenleri", yani "halogramik ışınsal bedenli insanlar", dünyanın çekim alanının gücünü yitirmesi sebebiyle, erimekte olan Dünya’dan kaçmak isteyecekler ve Dünya’yı kuşatan dev Güneş’in ışınsal derinliklerinden geçerek uzaklaşma yolu arayacaklardır!.

Allah'a tapınma amacıyla değil; kişinin ruhsal enerjisinin güçlendirilmesi gayesiyle teklif edilmiş ibadetleri, zikirleri yapmış olanlar, elde ettikleri "nur-enerji" nisbetinde Dünya üzerinden ayrılıp, Güneş’in radyasyon alev dilimleri içinden geçerek kaçabileceklerdir ki, bu durum “sırat” diye anlatılmıştır; sembolik bir "köprü-yol" tanımlaması ile!.

ara.jpg (366 bytes)

 

BİR GÜNÜ, DÜNYA SENESİYLE 1000 SENE

OLAN 3000 SENELİK SÜREÇ

Güneşin kendi merkezi çevresinde ki turu 255 milyon sene!.

Bu ne demektir düşünebilir miyiz?.

Ölüm ötesi yaşam boyutunda, bir günün, bizim senemizle bin sene olduğu Kur'ân-ı Kerîm’de şöyle ifade ediliyor:

“Rabbinizin indinde bir gün, ölçünüzle 1000 yıl gibidir” (22-47)

Aralarında, kabirde ancak on gün kaldınız diye konuşacaklar” (20-103)

"Melekler ve ruh ona, miktarı 50 bin sene uzunluğunda olan bir günde çıkar!." (70-4)

"Onlar onu gördükleri zaman, sanki (dünyada) aşiyyen (güneş batımı ile havanın kararması arası kadarlık bir süre) ya da sabahın kısa bir vakti kadar yaşadıklarını FARKEDERLER" (79-46)

Oysa belki de, mezardaki canlı yaşamınız milyonlarca ve milyonlarca yıl sürecek.

Sıratı insanların geçiş süresi 3000 senedir!” diyor Hazreti Muhammed aleyhisselâm.

Bir günü dünya senesi ile 1000 sene olan, 3000 sene!.

Evet, Kıyâmet ile birlikte dünya üzerinde serbest kalan ruhların, güneşin çekim alanından kendilerini kurtarıp cennetlere ulaşmaları anlamına gelen sıratı geçiş süreleri bu kadar uzun bir zaman!.

Bu, o boyutun 3000 senesi!. Bizim zaman boyutumuz ise tamamiyle iptal!.

Kıyâmete kadar daha ne süre geçecek?.

Ölümü tadanların mezarlardaki, canlı, diri yaşamları acaba kaç milyon veya milyar sene sürecek?.

Sonra Dünyanın, Cehennemin hararetiyle eriyip düz bir tepsi gibi olması kaç milyar sene alacak?.

Sonra orada toplanan insanların, “sıratı geçme” diye ifade edilen “kaçışları” kaç yüz milyon sene tutacak?.

Ve nihayet ondan sonraki “ebedî” diye nitelenen yaşam kaç milyarlar kere milyarca seneyi kapsayacak?!.

Düşünün ki, bütün bu evreleri tek başınıza geçeceksiniz!.

Milyarlara ulaşacak bir süre, mezarda canlı, şuurlu bir şekilde hapis kalacak, bedeninizi oradaki hayvanların yemelerini seyredeceksiniz...

Sonra dünyada sahip olduğunuz ya da kullanmaya alıştığınız şeylerin yokluğunun ızdırabını çekeceksiniz...

Ta kıyâmete kadar sürecek bir azab bu!.

Ve de kıyâmet ile birlikte başınıza gelecekleri seyrederek!.

ara.jpg (366 bytes)

 

RASÛLLERİN O GÜNKÜ KELÂMI,

“İLÂHİ SELÂMET VER!”DEN İBARET OLACAK!

İşte bundan sonra cehennemin tam ortasına sırat köprüsü kurulacak.

-Ümmetini en evvel oradan geçirecek olan benim!" Müslim’deki rivayette;

Sonra cehennemin üstüne köprü kurulur ve şefâata izin verilir ve "ilâhî bizi selâmette bırak, selâmette bırak" diye duâ edilir. Sırattan en evvel geçmek ümmeti Muhammediye aittir. Sonra bu münadi "Muhammed nerede" diye nida edecek. Bunun üzerine Rasûlullah Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ayağa kalkıp, iyisi, fâciri hep birlikte olmak üzere bütün ümmeti de arkasına düşecek ve köprünün yolunu tutacaklar.

Allahü Teâlâ o zaman düşmanlarının nuru basarlarını ellerinden alacak ve bunlar sağlı sollu cehennemin içine sapır sapır dökülecekler. Ve yalnız Nebî Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile Sâlihler necat bulacaklar. Nitekim Rasûlullah:buyurduktan sonra:

Ümmetler bize yol açacaklar. Biz de âzâmızdaki abdest eserlerinden dolayı, yüzlerimiz nurlu, ellerimiz ve ayaklarımız sekili olarak geçeceğiz. Ümmetlerde bize baktıkça bu ümmetin hep enbiya olmasına az bir şey kalmış diyeceklerdir. O gün Rasûllerden başka hiçbir kimse konuşamaz ve kelâm edemez. Rasûllerin de o günkü kelâmı "İlâhi selâmet ver!"den ibaret olacak.

ara.jpg (366 bytes)

 

NURUNUZUN MİKTARINCA KURTULUŞA KOŞUN!

Sıratın yanına gelince Allahû Azze ve Celle Hazretleri her birine de bir nur verir. Sıratın yokuş yerini aşıp da tam düzlük yerine geldiklerinde, münâfıkların nurlarını Allah alır. Münâfıklar mü'minlere,

-Aman bizi bekleyin nurunuzdan biraz iktibas edelim" derler. Mü’minler de:

-Ey Rabbımız, nurumuzu daha ziyade tamamlayıp, parlat" niyazında bulunurlar.

O sırada hiçbir kimse hiçbir şeyi aklına getiremez. Sırat üzerinden geçilirken; mü’minlerin kimi göz kırpacak zaman içinde, kimi şimşek gibi, kimi rüzgâr gibi kimi kuş gibi, kimi alayörük cinsi at ve deve gibi süratle geçerler. Onlara,

-Nûrunuzun miktarınca kurtuluşa koşun!" denir.

İbn-i Mes’ûd, sürati aşağıda sıraya koyar:

-Göz açıp kapaması kadar; bir şimşek hızı; bir meteor, yıldız süzülüşü, rüzgâr, at hızı, deve hızı süratleri; sonra, nuru yalnız ayaklarının başparmağında olarak verilen kimsenin yüzükoyun yürüyerek elleri ve ayakları ile emeklediğini ve bir kolunu çekse öteki kolunu, bir ayağını çekse öteki ayağının takıldığını ve kurtuluncaya kadar da ateşin yanlarına çarptığını anlatır.

-Cehennemde sadan dikenlerine benzer çengeller vardır. Sadan dikenlerini hiç gördünüz mü? Evet, işte bu çengeller sadan dikenlerine benzerler. Ancak şu var ki ne kadar büyük olduklarını ancak Allahû Teâlâ bilir. İşte bunlar insanları kötü amellerinden dolayı kapıp alırlar.’

ara.jpg (366 bytes)

 

YA RABBİ BEN NİYE GERİ KALDIM?

Bu arada kimi koşarak, kimi yürüyerek geçer; derken sonuncuları karın üstü sürünerek gider de,

-Yarab beni neden bu kadar geç bıraktın? der.

Cenâb-ı Rabbül Âlemin de,

-Seni geç bırakan senin, kendi âmelindir, buyurur. Nitekim Sûre-i Tahrim’de,

-Mü’minlerin nurları önlerinden ve sağ taraflarından yürür’, mü’minler

-Yarabbi şu nurumuzu daha ziyade tamamlayıp parlat bize mağfiret et, derler.

Nitekim Sûre-i Hadid’de de şöyle anlatılır:

"O günde münâfık erkekler ve kadınlar iman edenlere

-Aman bizi bekleyin de nûrunuzdan biraz iktibas edelim’ derler. Lâkin kendilerine,

-Geri dönün nuru orada arayın’ denilir. Bunun üzerine mü’minlerle münâfıklar arasında kapısı olan bir sur kurulacak ki kapının içi rahmet, dışı da azâbtır"!.

-Münâfık ve mü’min bunların her birilerine birer nur verilir sonra yine ardına düşerler. Cehennem köprüsü üzerinde birtakım çengeller ve dikenler vardır ki; Allah’ın dilediği kimseleri yakalarlar. Derken münâfıkların nurları söner. Sonunda mü’minler kurtulur.

70 bin kişi olan ilk zümre dolunay gibi nurlu geçip kurtulurlar. Hiç hesap da görmezler. Onlardan sonra gelenler gökyüzündeki en parlak yıldız gibidirler! Sonra diğerleri de böylece geçerler.

ara.jpg (366 bytes)

 

SIRAT’IN İKİ YANINDA ASILI DURAN ÇENGELLER,

İSTEK VE ARZULARDIR!

Sıratın her iki yanlarında asılı duran çengeller vardır ki, kimi yakala denirse onu yakalamaya memurdurlar.

Bu çengeller:

-“Cehennemin etrafı şehvetlerle arzularla sarılmıştır” diye işâret buyurulan şehvetlerdir. İstek ve arzulardır. Bu istek ve arzular sıratın yan taraflarına konmuştur. Her kim onlara aldanırsa cehenneme düşer zira onlar cehennemin çengelleridir denir. İşte kötü amelleri dolayısıyla helâk olurlar. Kimisi hardal gibi ezim ezim edildikten sonra ancak necat bulurlar.

Yâ Rasûlullah köprü nedir? diye sorulduğunda buyurdu ki,

-Üstünde çengeller bulunan kaypak bir şeydir! Kulağıma çalındı ki sırat kılıçtan keskin, kıldan incedir. Bunların kimi sapasağlam ve olduğu gibi kurtulurlar, kimi tırmıklar içinde perişan olarak salıverilirler, kimi de cehennem ateşi içine sapır sapır düşerler. Nihâyet sonuncuları sürüklene sürüklene geçer ve kurtulur. En nihâyet Allahû Teâlâ ve Tebâreke hazretleri kulları hakkında hüküm ve kazayı abdini icra ve ikmal edip rahmeti ilâhisiyle ehli ateşten dilediklerini cehennemden çıkarmaya meşiyeti rahmânisi taalluk ettiğinde, melâkiye kirâma, rahmeti ilâhiyeye nâiliyetleri murad olanlardan;

-“Allah’a şirk koşmamışlardan, Lâ ilâhe illallâh diye şehâdet etmişleri cehenemden çıkarın”’ diye ferman buyrulur.

Onları varlıklarındaki, bedenlerindeki secde eserlerinden tanırlar ve öylece çıkartırlar. Allahû Teâlâ secde eseri yerlerini mahvetmeyi cehennem ateşine haram kılmıştır.

ara.jpg (366 bytes)

ŞU ANDA DA SIRAT ÜSTÜNDE ADIM ATIYORSUNUZ !

Cehennemin üstündeki Sırat, şu dünya yaşantısıdır.

Şu anda siz, Sırat’ın üstünde adım atıyorsunuz.

Bu attığınız adımlarla, yanlışlık yapıp, cehenneme düşüyorsunuz, bu defa yanmaya başlıyorsunuz, üzülüyor, sıkılıyor, bunalıyorsunuz, isyan ediyorsunuz.

Ama, bütün bu isyan ve üzüntüler, sıkıntılar sizin azabınızı hafifletmiyor. Sonra tekrar o cehennemden, sıratın üstüne sıçrayıp yine yürümeye devam ediyorsunuz!.

ara.jpg (366 bytes)

 

NE SAĞA, NE SOLA KIVRILMA VARDIR ONDA;

NE DE İNİŞ ÇIKIŞ…

DOSDOĞRU YOL…SIRAT-I MUSTAKÎM

ALLAH YOLU!

"SIRAT", genelde yol, cadde anlamına kullanılmasına karşın, "sırat-ı mustakıym" deyimi Dinsel mânâda, "Allah yolu üzere olmak" şeklinde anlaşılır...

"Mustakıym" ise öyle bir doğruluktur ki, o gidiş üzerinde ne sağa-sola kıvrılma vardır; ne de iniş-çıkış… iki nokta arasında seyreden ışın hattı gibi!...

Esas itibariyle her yaratılmış kendi yolundan, "ALLAH yolu üzerindedir"..

"ALLAH'a giden yolun sayısı nefislerin adedincedir" sözüyle işaret edilen mânâda; "herkes kendi Rabbinin hükmü altında ve doğrultusunda" ise de...

ve bu duruma;

-"HEPSİ DE PROGRAMLANDIKLARI DOĞRULTUDA FİİLLER YAPARLAR..." (17-84)

âyetiyle de işaret edilmişse de...

Ve bu mânâya olarak;

"İhdınas sıratel mustakıym"in mânâsını "Fâtiha"nın "ruhuna" uygun olarak:

“Bize takdir etmiş olduğun hedefe ulaşmayı KOLAYLAŞTIR” diye anlarsak da...

Herkesin, yaratılış amacına görie doğru olan sıratı var ise de;

Özel anlamı ile, "İHDA"yı, kişinin “en'âm” yolundan ebedi huzur ve saadete ermesini sağlayacak bir “sırat”ı istemesi gerektiğini; "Hazreti Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği gerçeklere uygun bir yaşam sürmeyi kolaylaştır" anlamında değerlendirmemiz gerektiğini, bundan sonraki âyetler göstermektedir...

ara.jpg (366 bytes)

HEDEFE GİDEN YOL,

ALLAH'ADIR!

Hedefe giden yol Allah'adır! Ondan sapan (yol) da vardır... Eğer dileseydi elbette sizi toptan hakikate erdirirdi!

"HÛ"; ki sizin için semâdan bir su indirdi... İçilen de ondandır, (hayvanları) otlatmakta olduğunuz bitkiler de ondandır.

Onunla (o su ile) sizin için ekin, zeytin, hurma, üzümler ve her türlüsünden bitirir. Muhakkak ki bunlarda düşünen toplum için bir işaret vardır!

Geceyi, gündüzü, Güneş'i (enerji kaynağı olması) ve Ay'ı (çekim gücüyle tüm duyularınızı etkilemesi ile) size hizmet veren kıldı... Yıldızlar da (yaydıkları dalgalarla) O'nun hükmünü yansıtarak hizmet verenlerdir... Muhakkak ki bunda aklını kullanabilen topluluk için bir işaret vardır!

Gene sizin için arzda, muhtelif renklerde yarattığı şeyleri de (size hizmet veren kılmıştır)... Muhakkak ki bu işaret üzerinde düşünecekler için ne dersler var!

"HÛ"; ki denizi, ondan taze et yiyesiniz ve takacağınız süsü çıkarasınız diye hizmetinize verdi... Gemileri, onda yara yara gidenler görürsün... O'nun fazlından isteyesiniz ve değerlendirerek şükredenlerden olasınız diye.

Sizi sarsmaması için arzda sâbit dağlar (Bilinç benlikler); yolunuzu bulup hakikate eresiniz diye nehirler (ilim akıtan zevât) ve (meşrebinize uygun) yollar (anlayışlar) oluşturdu.

Daha nice alâmetler! Necm (yıldız-hakikat ehli {ashabım gökteki yıldıza benzer; hangisine uyarsanız hakikate erdirir... hadisi}) olarak hakikate erdirir!

Yaratan, yaratmayan gibi midir? Düşünüp değerlendiremiyor musunuz?

Eğer Allah nimetlerini saymaya kalksanız, onların ne olduğunu bilerek saymayı başaramazsınız! Muhakkak ki Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.

Allah gizlediklerinizi de, açığa çıkardıklarınızı da bilir.

Allah dûnunda yöneldikleri, kendileri yaratılmış oldukları için bir şey yaratamazlar. (Nahl/9-20)

ara.jpg (366 bytes)

 

NİMETLERİ HÂVİ SIRAT

"Sırat'elleziyne en'amte aleyhim; gayrıl mağdubi aleyhim ve laddaalliyn"

"O yol ki senin nimetlerini hâvidir, bağışladın onlara; gazablandıklarının ve sapmışların yoluna değil!."

"İn'am" yani nimetleri hâvi "sırat" neleri ihtiva eder:

"Bunda dikkat çeken üç nokta mevcuttur:

Evvela, bizzat yol ve sırat en önemli nimet olan azâmetli bir nimettir...

Saniyen, in'amı sırat, çok önemli bir yardım olarak anlaşılır...

Sâlisen, onlara izafe kılınan bu sırat, kendi vazıları olmayıp; vazı ve in'amı ilahi olduğu ve onların sıratı olması mazhariyet ve sülukları itibariyle bulunduğu, anlaşılır..." (c:1;s:130)

Esasen, "Rahman"ın "rahmet"i sonucu oluşan bu "in'am olan yol", elbette ki kişiyi Rabbine kulluğunun bilincine kavuşturacaktır; ki bundan da daha büyük mutluluk olamaz!

Allah'ın bu genel “in'am”ı  dışında bir de özel “İn'am”ı vardır... Buna erenler kimlerdir...

Bunlar gene Kur'ân açıklamasına göre, derece derece “salihler, şehidler, veliler ve nebilerdir”... Bu nimetler ile derece derece Allah'a yakın ve kurbet eylemişlerdir... ki, "İHDA" yı  "yakıne ve kurbete götüren yola" anlamında da anlayabiliriz...

İçlerinde olunmaması uyarılan "mağdubın" ve "daaliyn" kimlerdir...

"Mağdubin", "gazaba uğramışlar" anlamına kullanılmıştır...

"Zulmedenin fiilinin neticesini oluşturma düşüncesi" "gazab" olarak tanimlanır...

En büyük zulüm de, kişinin, "nefsine olan zulmüdür"; ki buna "şirk" denir!.

"ŞİRK",özellikleri ve sıfatlarıyla "sonsuz-SINIRSIZ” ve Vahid-ül AHAD ALLAH" olup “ALLAH” ismiyle işaret edilen’in yanı sıra bir tanrı kabullenme anlamını meydana getirecek şekilde, gerçeği örten fikir ve kabullenittir!.

Ki bu hal netice itibariyle "gazab"ı doğurur...

Bu durumda "mağdubin" diye işaret edilenlerin "şirk" ehli olan "müşrik"ler yani "tanrı kavramına inananlar " olduğu mânâsı anlaşılır...

"Daalliyn"e gelince

"Dalâl ve dalâlet" doğru olan yoldan hataen veya kasden "sapmak"tır...

Yani, doğru yol üzere iken, hata yapmak suretiyle veya kasdı mahsusa ile, yürüdüğü istikametten başka bir yöne yönelmektir "dalal"...

Şayet bir kişi gerçeği bulmuşken, o gerçek üzere iken, gerçekten ayrılmasına yolaçan fikri kabullenir ve o görüşe yönelirse, buna "dalalete sapma" denir..

Doğrusu Allah indindedir elbet; ancak, bizim anladığımız kadarıyla, ayette geçen ""MAĞDUBİN" denilenler, “şirk” yollu, baştan beri "tanrı kavramını kabul edenler"dir ki bunun da din terminolojisinde karşılığı "müşrikler"dir...

"DALLİYN" ise, "ehli kitap" denilen; kendilerine işin doğrusu bildirilmiş, ALLAH indindeki tek DİN'den yani İSLAM'dan, yani Hazreti Musa veya Hazreti İsa öğretisinden "SAPANLAR"dır!.

Ahmed Hulûsi

yazdir

Tüm Kavramlar Programı

 

Yayınlarımızın Telif Hakkı Yoktur. Sitemizdeki tüm bilgiler, Hz. MUHAMMED'in (aleyhisselâm) bildirip açıkladığı "ALLAH" ismiyle işaret edilenin hakikatinin ne olduğunun öğrenilmesi ve "DİN" denilen yaşam sisteminin bu vizyonla değerlendirilebilmesi için, tüm insanlarla karşılıksız paylaşılmak üzere hazırlanmıştır. Tüm yayınlarımızı ücresiz okur; dinler, bilgisayarınıza indirebilir, çoğaltabilir; YAZAR ve KAYNAK BELİRTMEK ŞARTIYLA her yoldan bütün çevrenizle paylaşabilirsiniz. Allah ilmine karşılık alınmaz. Prensibimiz maddî ya da manevî karşılıksız paylaşımdır.

www.allahvesistemi.org