KAVRAMLARLA KURÂN-I KERİM'E BAKIŞ

 

Ahmed Hulûsi'de Kavramlar-Av.Asuman Bayrakcı

 

 

 

             

HZ.YUNUS ALEYHİSSELÂM

  • Nebi

  • Rasûl

  • İrsal olunan

  • Hakikat bilgisiyle açığa çıkarılan...

  • Sâlih Kul

  • Doğru yola hidâyet edilen(Allah'ın hidâyet ettiği kimse)->Allah Hidâyeti

  • Allah’a şirk koşmayan...

  • İman eden ve imanını zulüm(gizli şirk) ile karıştırmayan...

  • İnsanlara (Âlemlere) (beden yaşamında hilâfet sırrı yaşatılarak) üstün kılınan...

  • Kendisine Kitap (Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsi), Hüküm ve Nübüvvet verilen...

  • Kendisine yüce mertebeler verilen

  • Güvende olma hakkı olan(Kendisine kesin kanıt verilen)

 

 

 

 

   

  

   

 

             

YUNUS SÛRESİ

 

 

"B"İSMİLLAHİR RAHMÂNİR RAHİYM

 

 

1-) Elif Lâââm Ra* tilke ayatül Kitabil Hakiym;

Eliif, Lââm, Ra... İşte bunlar Kitab-ı Hakiym'in (hikmet dolu hakikat BİLGİsi kaynağının) işaretleridir.

 

2-) Ekâne linNasi aceben en evhayna ila Racülin minhüm en enzirin Nase ve beşşirilleziyne amenû enne lehüm kademe sıdkın ınde Rabbihim* kalel kafirune inne haza le sahırun mübiyn;

İçlerinden bir ricale: "İnsanları uyar ve iman edenlere de kendileri için Rableri indînde Kadem-i Sıdk (Esmâ açığa çıkışından gelen bir şekilde tasdik) olduğunu müjdele!" diye vahyetmemiz, insanlar için çok şaşkınlık oluşturacak bir şey mi oldu? Hakikat bilgisini inkâr edenler: "Muhakkak ki bu (adam) apaçık bir büyücüdür" dediler.

 

3-) İnne Rabbekümullahulleziy halekas Semavati vel Arda fiy sitteti eyyamin sümmesteva alel Arşi yüdebbirul emr* ma min şefiy'in illâ min ba'di izniHİ, zâlikümullahu Rabbuküm fa'buduHU, efela tezekkerun;

Muhakkak Rabbiniz O Allah'tır ki, semâlar ve arzı altı aşamalı bir süreçte yarattı; sonra Arş'a istiva etti (Esmâ'sından yarattığı bu âlemlerde gene dileğince hükümran olarak tedbir {idare} etti-{Arş; derûnî mânâda, tüm varlığın tekillik boyutudur. A.H.}), Hükmü üzere tedbir (idare-her an yeni şe'nde olarak) oluyor! Hiç kimse bir diğerine şefaat edemez, şefaat edilecek olanın "HÛ"viyetindeki (yaratılış amacına göre oluşmuş Esmâ bileşimi) elvermedikçe! İşte budur Rabbiniz olan Allah! O hâlde O'na kulluğunuzun farkındalığına erin! Hâlâ derinliğine düşünmeyecek misiniz?

 

4-) İleyHİ merciuküm cemiy'a* va'dAllahi Hakka* inneHU yebdeül halka sümme yuıydühu li yecziyellezine amenû ve amilus salihati Bil kıst* velleziyne keferu lehüm şerabün min hamiymin ve azâbün eliymün Bima kânu yekfürun;

Hepiniz topluca O'na rücu edeceksiniz (O'na rücu; mekânsal değil boyutsal olur; hakikatinde müşahede anlamında)... Allah'ın, kesin uygulayacağıdır bu! Muhakkak ki O, halkı ibda eder (Esmâ'sından Mubdi' ismi anlamına göre, tüm yaratılmışları, muradı doğrultusunda topluca ve birimselliksiz yaratır), sonra (birimsellik boyutunda) iman edip imanın gereği fiilleri açığa çıkaranları hak ettiklerine göre cezalandırmak (yani kendisinden açığa çıkanın sonuçlarını yaşatmak) için onu birimsel kişiliğine ("KAF" harfiyle işaret edilen "BEN"lik) iade eder (aslına rücu aşamasından sonra Esmâ'sındaki Muıyd ismi anlamına göre)... Hakikat bilgisini inkâr edenlere gelince, küfürlerinin sonucu olarak bir kaynar sudan içerler ve acı bir azap yaşarlar.

5-) "HU"velleziy cealeş şemse dıyâen vel kamere nuren ve kadderehu menazile li ta'lemu adedes siniyne vel hısab* ma halekAllahu zâlike illâ BilHakk* yufassılül ayati likavmin ya'lemun;

O (Allah'tır) ki, Güneş'i yaşam ışığı (enerjisi) olarak meydana getirdi; Ay'ı nur (insanda duygusal boyutu düzenleyici kıldı, çekim gücünün etkisiyle hormonal yapı üzerindeki etkileri), senelerin adedini ve hesabı bilesiniz diye Ay'ı menziller sahibi olarak takdir etti... Allah bunları Hak olarak (Esmâ'sındaki özelliklerle) yaratmıştır. Düşünebilenler için işaretlerini böyle detaylı açıklıyor.

 

6-) İnne fiyhtilafilleyli ven nehari ve ma halekAllahu fiys Semavati vel Ardı le âyâtin li kavmin yettekun;

Gece ve gündüzün dönüşümünde, Allah'ın semâlar ve arzda yarattıklarında, korunmak isteyenlere nice işaretler vardır.

 

7-) İnnelleziyne la yercune Lıkaena ve radu Bil hayatid dünya vatmeennu Biha velleziyne hüm an ayatina ğafilun;

Rücu ederek, hakikati olan Esmâ'nın farkındalığı yaşamına ermeyeceklerini sananlar, dünya hayatına razı olup onunla tatmin olanlar, kozalarında yaşayıp işaretlerimizi değerlendiremeyenler var ya...

 

8-) Ülaike me'vahümün naru Bima kânu yeksibun;

İşte onlar kendilerinden açığa çıkanın getirisi olarak ateşte yaşayacaklardır!

 

9-) İnnelleziyne amenû ve amilus salihati yehdiyhim Rabbühüm Bi iymanihim* tecriy min tahtihimül enharu fiy cennatin naıym;

İman edip imanın gereği fiiller ortaya koyanlara gelince; Rableri onlara imanlarının getirisi olan hakikati yaşatır... Naîm cennetlerinde, onların altlarından nehirler akar.

 

10-) Da'vahüm fiyha subhanekellahümme ve tehıyyetühüm fiyha Selâm* ve ahıru da'vahüm enil Hamdu Lillahi Rabbil alemiyn;

Onların ondaki Allah'a yönelişleri: "Subhaneke Allahümme = Subhansın sen Allah'ım; seni tenzih ve tespih ederiz"dir... Birbirlerine yönelişleri ise: "Selâm"dır (Selâm ismi mânâsı sürekli açığa çıksın bizde)... Yönelişlerinin sonucunda ulaştıkları ise: "El Hamdu Lillâhi Rabb-ül âlemîn = Hamd Rabb-ül âlemîn Allah'ındır" noktasıdır.

 

11-) Velev yuaccilullahu lin Nasişşerresti'calehüm Bil hayri lekudiye ileyhim ecelühüm* fenezerulleziyne la yercune Lıkaena fiy tuğyanihim ya'mehun;

Eğer Allah insanlara, onların hayrı dilemedeki acelelerine göre, şerri hak etmelerine cevap verseydi; onların ömürleri çoktan bitmiş olurdu! Rücu ederek hakikati olan Esmâ'nın farkındalığına ermeyeceklerini sananları, kendi taşkınlıkları içinde kör ve şaşkın, bocalar hâlde bırakırız.

 

12-) Ve iza messel İnsaneddurru deana licenbihi ev kaıden ev kaima* felemma keşefna anhü durrahu merre keen lem yed'una ila durrin messeh* kezâlike züyyine lil müsrifiyne ma kânu ya'melun;

İnsan, sıkıntı veren bir olay yaşadığında; uzanmış, otururken ya da ayaktayken bize yönelip yardım ister! Fakat o olaydan feraha çıkardığımızda, sanki kendisini sıkan o olay için bize dua etmemiş gibi yürür gider! İşte haddi aşanlara, yapmakta oldukları böylece süslendirilmiştir.

 

13-) Ve lekad ehleknel kurune min kabliküm lemma zalemu ve caethüm Rusulühüm Bil beyyinati ve ma kânu li yu'minu* kezâlike neczil kavmel mücrimiyn;

Andolsun ki, sizden önceki nesilleri, kendilerine Rasûlleri açık deliller olarak geldikleri hâlde, zulümleri ve iman etmemeleri nedeniyle helâk ettik... Suçlu toplumları işte böyle cezalandırırız!

 

14-) Sümme cealnaküm hâlâife fiyl Ardı min ba'dihim li nenzure keyfe ta'melun;

Sonra, onların ardından, sizi arzda halifeler olarak meydana getirdik, ne tür uygulama içinde olacağınızı görelim.

 

15-) Ve iza tütla aleyhim ayatüna beyyinatin kalelleziyne la yercune Lıkaene'ti Bi Kur'anin ğayri hazâ ev beddilhu, kul ma yekûnü liy en übeddilehu min tilkai nefsiy* in ettebiu illâ ma yuha ileyye, inniy ehafü in asaytü Rabbiy azâbe yevmin azîym;

İşaretlerimiz onlara apaçık deliller olarak okunduğunda, rücu ederek hakikatleri olan Esmâ'nın farkındalığına ermeyeceklerini sananlar: "Bundan başka bir Kur'ân getir yahut Onu değiştir" dediler... De ki: "Onu nefsim tarafımdan değiştirmem benim için olacak şey değildir... Ben ancak bana vahyolunana tâbi olurum... Eğer Rabbime isyan edersem muhakkak ki ben o çok şiddetli sürecin azabından korkarım."

 

16-) Kul lev şaAllahu ma televtühu aleyküm ve la edraküm Bihi, fekad lebistü fiyküm umüren min kablih* efela ta'kılun;

De ki: "Eğer Allah dileseydi Onu size okumazdım; Onu size bildirmemiş olurdu!.. Ondan önce sizin içinizde gerçekten bir ömür kaldım... Aklınızı kullanıp bunu anlamayacak mısınız?"

 

17-) Femen azlemü mimmeniftera alAllahi keziben ev kezzebe BiayatiHİ, innehu la yüflihul mücrimun;

Allah'a yalan iftira eden yahut O'nun işaretlerindeki varlığını (Esmâ'sının açığa çıkışı olan işaretleri) yalanlayandan daha zâlim kimdir? Muhakkak ki suçlular kurtuluşa ermezler!

 

18-) Ve ya'büdune min dunillahi ma la yadurruhüm ve la yenfeuhüm ve yekulune haülai şüfeauna indAllah* kul etünebbiunAllahe Bima la ya'lemü fiys Semavati ve la fiyl Ard* subhaneHU ve tealâ amma yüşrikûn;

Allah dûnundakilere tapınırlar; oysa onlar ne zararı ne de faydası olmayan şeylerdir! Üstelik: "İşte bunlar Allah indînde bizim şefaatçilerimiz" derler... De ki: "Siz, Allah'a, semâlar ve arzda bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?" Subhan'dır O; onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir.

 

19-) Ve ma kânenNasu illâ ümmeten vahıdeten fahtelefu* ve levla kelimetün sebekat min Rabbike lekudiye beynehüm fiyma fiyhi yahtelifun;

İnsanlar tek bir ümmetten (İslâm fıtratı üzere yaratılma gerçeği) başka bir şey değildi, ayrılığa düştüler! (Anlatılmak istenen; varoluşun, zamansallıkla anlaşılan değil, her an geçerliliği olan olduğu. Şöyle ki: Her insanın, yaratılış olarak İslâm fıtratı üzere tek bir esasa göre meydana geldiği, anne-babasının dinini benlenince ayrılığın oluştuğuna işaret ediliyor. A.H.) Eğer Rabbinden öne geçmiş bir söz (kullukların gereğinin yaşanması hükmü) olmasaydı, hakkında ayrılığa düştükleri konuda aralarında hüküm verilirdi.

 

20-) Ve yekulune levla ünzile aleyhi ayetün min Rabbih* fekul innemel ğaybü Lillahi fentezıru* inniy meaküm minel müntezıriyn;

"O'nun üzerine Rabbinden bir mucize inzâl edilmeli değil miydi?" derler... De ki: "Gayb yalnızca Allah içindir! Bekleyin! Muhakkak ki ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim."

 

21-) Ve iza ezaknenNase rahmeten min ba'di darrae messethüm iza lehüm mekrun fiy ayatina* kulillahu esrau mekra* inne Rusulena yektübune ma temkürun;

İnsanlara, kendilerine dokunmuş bir sıkıntıdan sonra bir rahmet, güzellik tattırdığımızda, işaretlerimiz hakkında hemen bir mekre düşerler... De ki: "Mekr itibarıyla Allah daha süratlidir... Muhakkak ki Rasûllerimiz mekrlerinizi yazıyorlar." (Yaşadıkları sıkıntının, elleriyle yaptıklarının sonucu olduğunu kavrayamayıp; ardından gelen rahmetin ise, yaptıkları yanlışın gerçekte yanlış olmamasının sonucu olduğunu ve doğru yolda olduklarını sanırlar. Allah da onların bu sanılarını bozmaz ve yanlışta devam etmelerine müsaade ederek, azaplarının daha da büyümesine izin verir. İşte onların bu zanları, kendi mekrleri; Allah'ın yanlışlarında devama müsaadesi de, karşı mekridir. A.H.)

 

22-) "HU"velleziy yüseyyiruküm fiyl berri vel bahr* hatta iza küntüm fiyl fülki ve cerayne Bihim Bi riyhın tayyibetin ve ferihu Biha caetha riyhun asıfün ve caehümül mevcü min külli mekanin ve zannu ennehüm uhıyta Bihim, deavullahe muhlisıyne lehüd diyn* lein enceytena min hazihi le nekûnenne mineş şakiriyn;

"HÛ" ki sizi karada ve denizde seyrettirmekte... Hatta siz gemideyken; gemiler, içindekileri sakin bir rüzgâr ile akıp götürdükleri sırada bundan mutlularken; onlara fırtına gelip çatar, dalgalar her taraftan onları vurur! Onlar da dalgalarla kuşatıldıklarını ve büyük tehlikede olduklarını düşündüklerinde, tüm oluşumun Allah'ın kudret elinde olduğuna inanmış olarak dua ederler: "Andolsun ki eğer bizi şundan kurtarırsan, kesinlikle şükredenlerden olacağız."

 

23-) Felemma encahüm iza hüm yebğune fiyl Ardı Biğayril Hakk* ya eyyühenNasu innema bağyüküm alâ enfüsiküm metaal hayatid dünya sümme ileyna merciuküm fenünebbiuküm Bima küntüm ta'melun;

Ne zaman ki Allah onları kurtarır, yeryüzünde haksız olarak hemen azgınlığa başlarlar... Ey insanlar, sizin zulüm ve taşkınlığınız, sadece nefslerinize zarar verecektir! O dünya hayatının geçici zevklerinden yararlanırsınız; sonra dönüşünüz bizedir! (İşte o zaman) yapmış olduklarınızı (hakikatini) bildiririz.

 

24-) İnnema meselül hayatid dünya kemain enzelnahu minesSemai fahteleta Bihi nebatül Ardı mimma ye'külün Nasu vel en'am* hatta iza ehazetil Ardu zuhrufeha vezzeyyenet ve zanne ehlüha ennehüm kadirune aleyha, etaha emruna leylen ev neharen fecealnaha hasıyden keen lem tağne Bil ems* kezâlike nufessılül ayati likavmin yetefekkerun;

Dünya hayatı şuna benzer... Semâdan inzâl ettiğimiz bir su; onunla insanların ve hayvanların yediği, yeryüzünün yetiştirdikleri oluşmuştur. Nihayet yeryüzü, ürettikleriyle en güzel hâle ulaştığında; yaşayanları da, kendilerini kudretli sandıklarında, gecenin ya da gündüzün bir anında, hükmümüz açığa çıkıverdi! Onu, sanki bir an öncesinde hiç şe'nlenmemiş gibi biçip atarız! Tefekkür eden bir topluluk için işaretleri işte böyle detaylandırıyoruz!

 

25-) VAllahu yed'u ila DarisSelâm* ve yehdiy men yeşau ila sıratın müstekıym;

Allah, Selâm Yurduna (bedensel sınırlamalar ötesindeki, hakikatinize bahşedilmiş kuvvelerle yaşam boyutuna) çağırır ve dilediğini sırat-ı müstakime hidâyet eder.

 

26-) Lilleziyne ahsenül Hüsna ve ziyadetün, ve la yarheku vucuhehüm katerun ve la zilletün, ülaike ashabül cenneti, hüm fiyha halidun;

İhsan ehline, daha güzeli ve fazlası vardır... Onların vechlerini (yüzlerini-şuurlarını) ne kara toz zerresi (bencillik), ne de (hakikatlerinden ayrı düşmenin getirisi olan) zillet kaplar... Onlar sonsuza dek cennet ehlidirler!

 

27-) Velleziyne kesebüs seyyiati cezaü seyyietin Bi misliha, ve terhekuhüm zilletün, ma lehüm minAllahi min asım* keennema uğşiyet vucuhuhüm kıtaan minel leyli muzlima* ülaike ashabün nari, hüm fiyha halidun;

(Yaptıklarıyla) kötülükler kazanmış olanlara gelince; kötülüğün cezası (=karşılığı=sonucu) onun benzeri olaraktır! Onları zillet bürür... Onları, Allah'ın, yaptıklarının sonucunu yaşatmasından koruyacak (hiçbir kuvveleri) yoktur... Vechleri (şuurları) gecenin zifirî karanlığına bürünmüş gibidir... Onlar sonsuza dek cehennem ehlidirler!

 

28-) Ve yevme nahşuruhüm cemiy'an sümme nekulü lilleziyne eşrekû mekâneküm entüm ve şürekâüküm* fezeyyelna beynehüm ve kale şürekâühüm ma küntüm iyyana ta'budun;

Toplu hâlde onları haşredeceğimiz süreç... Sonra şirk koşanlara: "Siz ve ortak koştuklarınız, her biriniz mekânınıza" deriz... Akabinde onların aralarını ayırmışızdır... Onların ortak koştukları ise: "Siz bize kulluk etmiyordunuz (kendi evham ve hayallerinize tapınıyordunuz)" derler.

 

29-) Fekefa Billahi şehiyden beynena ve beyneküm in künna an ıbadetiküm leğafiliyn;

"Bizimle sizin aranızda Allah, şahit olarak yeterlidir... Muhakkak ki biz, sizin kulluğunuzun hakikatinden gâfildik!"

 

30-) Hünalike teblu küllü nefsin ma eslefet ve ruddu ilAllahi MevlahumülHakkı ve dalle anhüm ma kânu yefterun;

Orada her nefs, önceden ne gönderdi ise onun getirisi olan sonucunu yaşar! Hak Mevlâları olan Allah'a döndürülmüş; uydurmakta oldukları (tapınma objeleri) kendilerinden kaybolup gitmiştir!

 

31-) Kul men yerzükuküm mines Semai vel Ardı emmen yemliküs sem'a vel ebsare ve men yuhricülhayye minel meyyiti ve yuhricül meyyite minel hayyi ve men yüdebbirul emre, feseyekulunAllah* fekul efela tettekun;

(Müşriklere) de ki: "Sizi semâdan ve arzdan kim rızıklandırıyor? Yahut işitme ve görme kuvvelerinin sahibi kim? Ölüden (ölü hükmündeki kendini sırf beden sanma yaşamından) diriyi (Hayy olanın Esmâ'sıyla diri olduğu bilincini) kim çıkarıyor ve diriden (Hakikati itibarıyla diri iken) ölüyü (kendi veya karşısındakinin hakikatini görememe veya kendini sırf beden olarak kabullenip, toprak olup yok olacağını sanma hâlini) kim oluşturuyor? Kim Hükmü tedbir ediyor?"... "Allah" diyecekler... De ki: "O hâlde niye korunanlardan olmuyorsunuz?"

 

32-) Fe zâlikümullahu RabbukümülHakk* femazâ ba'del Hakkı illedDalal* feenna tusrafun;

İşte Allah! Hak olan Rabbiniz... Gerçek olan dışında kabulleneceğiniz, dalâlden (sapık fikirden) başka ne olabilir? (O hâlde) nasıl saparsınız?

 

33-) Kezalike hakkat kelimetü Rabbike alelleziyne feseku ennehüm la yu'minun;

İşte böylece, Rabbinin inancı bozuk olanlar hakkında: "Onlar iman etmezler" sözü gerçekleşmiştir.

 

34-) Kul hel min şürekâiküm men yebdeül halka sümme yuıydühu, kulillahu yebdeül halka sümme yuıydühu feenna tü'fekûn;

De ki: "Ortak koştuklarınızdan, tüm yaratılmışları ibda edip (açığa çıkartıp), sonra onu iade eden (aslına rücu ettiren) kimse var mı?"... De ki: "Allah tüm yaratılmışları ibda eder (açığa çıkartır), sonra onu iade eder (aslına rücu ettirir)... Nasıl döndürülüyorsunuz?"

 

35-) Kul hel min şürekâiküm men yehdiy ilel Hakk* kulillahu yehdiy lil Hakk* efemen yehdiy ilel Hakkı ehakku en yüttebea emmen la yehiddiy illâ en yühda* fema leküm keyfe tahkümun;

De ki: "Ortak koştuklarınızdan hangisi Hakk'a erdirebilir?" De ki: "Allah, Hakk'a hidâyet eder... Hakk'a erdiren mi tâbi olunmayı hak eder, yoksa kendisi hidâyet bulmakta yetersiz olan mı? Ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz?"

 

36-) Ve ma yettebiu ekseruhüm illâ zanna* innez zanne la yuğniy minel Hakkı şey'a* innAllahe Aliymun Bima yef'alun;

Onlardan çoğunluğunun tâbi olduğu, varsandıklarıdır! Muhakkak ki varsayım, gerçeğin yerini tutmaz! Şüphesiz ki Allah yapmakta olduklarını (Esmâ'sıyla hakikatleri olarak) Bilen'dir.

 

37-) Ve ma kâne hazel Kur'anu en yüftera min dunillahi ve lâkin tasdiykalleziy beyne yedeyhi ve tafsıylel Kitabi la raybe fiyhi min Rabbil alemiyn;

Bu Kur'ân, Allah dûnundakilerin uydurusu değildir! Aksine, Rabb-ül âlemîn'den olduğu şüphe götürmeyen; kendinden öncekini tasdik eden, tafsilâtlı, hakikat BİLGİsi kaynağıdır!

 

38-) Em yekulunefterah* kul fe'tu Bi suretin mislihi ved'u menisteta'tüm min dunillahi in küntüm sadikıyn;

Yoksa "Onu (Muhammed a.s.) uydurdu!" mu diyorlar? De ki: "Hadi siz de Onun benzeri bir sûre açığa çıkarın bakalım ve de Allah dûnunda elinizin erdiği kim varsa (onu da yardıma) çağırın! Eğer sözünüzde sadıklar iseniz."

 

39-) Bel kezzebu Bima lem yuhıytu Bi ılmihi ve lemma ye'tihim te'viyluhu, kezâlike kezzebelleziyne min kablihim fenzur keyfe kâne akıbetüz zâlimiyn;

Hayır! İlmini ihâta etmedikleri ve ne olduğu hakkındaki bilgisi henüz kendilerine açılmamış bir şeyi yalanladılar... Onlardan öncekiler de böyle yalanladılar! Zulmedenlerin sonu nasıl oldu bir bak!

 

40-) Ve minhüm men yu'minu Bihi ve minhüm men la yu'minu Bihi, ve Rabbuke a'lemu Bil müfsidiyn;

Onlardan, Ona (Kurân'a) iman edecekler de vardır, Ona iman etmeyecekler de! Rabbin bozguncuları (Esmâ'sıyla hakikatleri olarak) daha iyi bilir.

 

41-) Ve in kezzebuke fe kul liy ameliy ve leküm amelüküm* entüm beriyune mimma a'melü ve ene beriy'ün mimma ta'melun;

Seni yalanlamakta ısrarlı olurlarsa de ki: "Benim yaptıklarım bana, sizin yaptıklarınız size aittir! Siz benim yaptığımdan uzaksınız ben de sizin yaptığınızdan berîyim!"

 

42-) Ve minhüm men yestemiune ileyke, efeente tüsmi'ussumme velev kânu la ya'kılun;

Onlardan, dinliyormuşçasına sana kulak verenler var... Sağırlara (algılayamayanlara) duyurtabilir misin? Hele bir de akıllarını kullanamıyorlarsa!

 

43-) Ve minhüm men yenzuru ileyke, efeente tehdil umye velev kânu la yubsırun;

Onlardan sana bakanlar da vardır... Körlere doğru yolu gösterebilir misin, basîretten yoksunlarsa?

 

44-) İnnAllahe la yazlimunNase şey'en ve lakinnenNase enfüsehüm yazlimun;

Kesinlikle Allah, insanlara zerrece zulmetmez! Ne var ki, insanlar kendi nefslerine zulmederler!

 

45-) Ve yevme yahşuruhüm keen lem yelbesu illâ sa'aten minennehari yetearefune beynehüm* kad hasirelleziyne kezzebu Bilıkaillahi ve ma kânu mühtediyn;

Onları haşredeceği süreçte, sanki (dünya yaşamında) günün bir saatinden fazla yaşamayıp bu arada tanışmışlarcasınadır... Allah'a likâyı (hakikatleri olan Esmâ'nın farkındalığına ermeyi) yalanlamış olanlar, gerçekten hüsrana uğramıştır... (Onlar) hidâyete elverişli değillerdi.

 

46-) Ve imma nüriyenneke ba'dalleziy naıdühüm ev neteveffeyenneke feileyna merciuhüm sümmAllahu şehiydün alâ ma yef'alun;

Onlara yaşayacaklarını vadettiklerimizin bazısını hayatında sana göstersek yahut seni vefat ettirsek de göremesen (onlar yönünden bir şeyi değiştirmez), yine onların dönüşleri bizedir... Sonra, Allah yaptıkları üzerine şahittir.

 

47-) Ve likülli ümmetin Rasûl* feiza cae Rasûlühüm kudiye beynehüm Bil kıstı ve hüm la yuzlemun;

Her ümmet için (Hakk'ı bildiren) bir Rasûl vardır... Rasûlleri geldiği vakit aralarında adl üzere (hak ettiklerine göre) hükmolunur... Onlar zulme uğratılmazlar.

 

48-) Ve yekulune meta hazel va'dü in küntüm sadikıyn;

"Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu vaat (haşr) ne zaman?" derler.

 

49-) Kul la emlikü linefsiy darren ve la nef'an illâ ma şaAllah* likülli ümmetin ecel* iza cae ecelühüm fela yeste'hırune saaten ve la yestakdimun;

De ki: "Nefsim için Allah'ın dilediği haricinde bir zarar ve bir faydaya malîk değilim... Her ümmetin bir ömrü vardır... Yaşam süreleri tamam olduğunda, ne bir saat geri kalırlar ve ne de ileri giderler."

 

50-) Kul eraeytüm in etaküm azâbuHU beyaten ev neharen ma zâ yesta'cilü minhül mücrimun;

De ki: "Gördünüz mü (düşünün bakalım), şayet O'nun azabı gece veya gündüzün bir anında gelmiş olsa, (söyleyin) suçlular neyi acele isterler?"

 

51-) E sümme iza ma vekaa amentüm Bihi, al' ANe ve kad küntüm Bihi testa'cilun;

(Azap) başınıza geldikten sonra mı iman edeceksiniz? ŞİMDİ mi? (Oysa) onu acilen yaşamayı istiyordunuz!

 

52-) Sümme kıyle lilleziyne zalemu zuku azâbel huld* hel tüczevne illâ Bima küntüm teksibun;

Sonra zulmedenlere: "Sonsuz azabı tadın!" denildi... "Sadece yapmış olduklarınızın getirisi olarak sonuçlarını yaşamıyor musunuz?"

 

53-) Ve yestenbiuneke ehakkun hu* kul iy ve Rabbiy innehu lehakkun ve ma entüm Bi mu'ciziyn;

"O (azap) gerçek midir?" diye senden haber isterler... De ki: "Evet, Rabbim hakkı için o elbette gerçektir! Siz bundan kaçıp kurtulamazsınız!"

 

54-) Velev enne likülli nefsin zalemet ma fiyl Ardı leftedet Bih* ve eserrun nedamete lemma raevül azâb* ve kudiye beynehüm Bil kıstı ve hüm la yuzlemun;

(Kendine) zulmetmiş her nefs (bilinç), eğer yeryüzünde bulunan her şeye sahip olsaydı, elbette onu fidye olarak vermek isterdi! Azabı gördüklerinde pişmanlıklarını göstermeye hâlleri kalmaz! Aralarında hak ettikleriyle hükmolunmuştur... Hak ettiklerinin dışında bir şey yaşamazlar!

 

55-) Ela inne Lillahi ma fiys Semavati vel Ard* ela inne va'dAllahi Hakkun ve lakinne ekserehüm la ya'lemun;

Kesinlikle bilin ki, semâlar ve arzda ne varsa, muhakkak ki Allah içindir (O'nun Esmâ'sının işaret ettiği mânâların açığa çıkışıdır). Kesinlikle bilin ki Allah'ın bildirimi Hak'tır... Fakat onların çoğunluğu bilmezler.

 

56-) HUve yuhyiy ve yümiytü ve ileyHİ turceun;

"HÛ"! Diriltir ve öldürür! O'na rücu edeceksiniz (Hakikatinizin, Esmâ'sıyla yaratılmış olduğunu Hakk-el yakîn yaşayacaksınız)!

 

57-) Ya eyyühen Nasu kad caetküm mev'ızatün min Rabbiküm ve şifaün lima fiys suduri ve hüden ve rahmetün lil mu'miniyn;

Ey insanlar! Size, Rabbinizden bir öğüt, içinizde olan (şuur) için bir şifa (sağlıklı düşünme ilacı), iman edenler için bir hüda (hakikatlerine erdirici rehber) ve rahmet gelmiştir.

 

58-) Kul Bi fadlillahi ve Bi RahmetiHİ fe Bi zâlike felyefrahu* huve hayrun mimma yecmeun;

De ki: "Allah fazlı olarak ve O'nun rahmetiyle, işte onunla (yukarıda sayılanlarla) sevinip ferahlasınlar (boş ve geçici zevklerle değil)!.. O (rahmet ile yaşanası şeyler), onların topladıklarından (dünyalıklardan) daha hayırlıdır."

 

59-) Kul eraeytüm ma enzelAllahu leküm min rizkın fecealtüm minhü haramen ve helâla* kul Aaallahu (uzun bir “a” sesi) ezine leküm em alAllahi tefterun;

De ki: "Düşündünüz mü, Allah'ın sizin için rızıktan inzâl ettiğini ki ondan bir kısmını haram, bir kısmını da helal kıldınız"... De ki: "Allah size izin mi verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?"

 

60-) Ve ma zannülleziyne yefterune alAllahil kezibe yevmel kıyameti, innAllahe lezu fadlin alenNasi ve lâkinne ekserehüm la yeşkürun;

Allah hakkında yalan söyleyerek iftira edenler, kıyamet sürecini ne sanıyorlar? Muhakkak ki Allah insanlara lütuf sahibidir... Fakat onların çoğunluğu şükretmezler (bunu Allah nimetine lâyık şekilde değerlendirmezler).

 

61-) Ve ma tekûnü fiy şe'nin ve ma tetlu minhü min Kur'anin ve la ta'melune min amelin illâ künna aleyküm şühuden iz tüfiydune fiyh* ve ma ya'zübü an Rabbike min miskali zerretin fiyl Ardı ve la fiys Semai ve la asğare min zâlike ve la ekbere illâ fiy Kitabin mübiyn;

Hangi şe'nde (hâl) olursan ol; o hâlin ister Kur'ân okumak, ister bir şeyler yapmak olsun, onunla meşgulken, hep sizin üzerinize şahitlerdik... Arzda veya semâda olsun zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden gizli kalmaz! (Hatta) ondan daha küçüğü veya daha büyüğü bile, Kitab-ı Mubiyn'dedir (İlim mertebesi olan Esmâ âlemindeki mânânın yazılısı olan âlemler kitabı)!

 

62-) Ela inne evliyaAllahi la havfün aleyhim ve la hüm yahzenun;

Kesinlikle bilin! Allah Veliyy'lerine korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar.

 

63-) Elleziyne amenû ve kânu yettekun;

Onlar ki iman etmişler ve korunmayı gerçekleştirmişlerdir.

 

64-) Lehümül büşra fiyl hayatid dünya ve fiyl ahireh* la tebdiyle likelimatillah* zâlike hüvel fevzül azîym;

Dünya hayatında da sonsuz gelecekte de müjde vardır onlara... Allah sözleri için asla değişme söz konusu değildir! İşte bu aziym kurtuluştur!

 

65-) Ve la yahzünke kavlühüm* innel ızzete Lillahi cemiy'an, HUves Semiy'ul Alîym;

Onların sözü seni mahzun etmesin... Muhakkak ki izzet tümüyle Allah'ındır... O Semi'dir, Aliym'dir.

 

66-) Elâ inne Lillahi men fiys Semavati ve men fiyl Ard* ve ma yettebiulleziyne yed'une min dunillahi şüreka'* in yettebiune illezzanne ve in hüm illâ yahrusun;

Kesinlikle bilin! Semâlarda ve arzda ne varsa muhakkak ki Allah içindir (Allah'ın, El Esmâ ül Hüsnâ'sının işaret ettiği özelliklerini seyretmesi içindir; bunun için de her şeyi Esmâ'sından yaratmıştır)... (O hâlde) Allah dûnunda ortak koştuklarına dua edenler (bu gerçek dolayısıyladır ki) onlara tâbi olamazlar... (Onlar) ancak (vehmederek) varsaydıklarına tâbi oluyorlar ve onlar sadece yalan söylüyorlar.

 

67-) "HU"velleziy ceale lekümül leyle liteskünu fiyhi vennehare mubsıra* inne fiy zâlike leâyâtin li kavmin yesmeun;

"HÛ" ki sizin için, sükûn bulasınız diye geceyi, gerekenleri görüp değerlendirmeniz için de gündüzü oluşturdu... Muhakkak ki algılayabilen bir topluluk için işaretler vardır.

 

68-) Kalüttehazallahu veleden subhaneHU, "HU"vel Ğaniyy* leHU ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard* in ındeküm min sültanin Bi hazâ* etekulune alAllahi ma la ta'lemun;

"Allah oğul edindi" dediler. Subhan'dır O! (Zira) "HÛ" El Ğaniyy'dir (yarattıklarıyla kayıtlanmaktan ve sınırlanmaktan berîdir)... Semâlarda ve arzda ne varsa, O'nun içindir ("El Esmâ"daki mânâların açığa çıkması için)... İndînizde bununla (iftiranızla) ilgili bir kanıt yoktur! Allah hakkında, ilminiz olmayan bir şeyi konuşuyorsunuz!

 

69-) Kul innelleziyne yefterune alAllahil kezibe la yüflihun;

De ki: "Allah hakkında yalan uyduranlar elbette kurtulamazlar!"

 

70-) Metaun fiyd dünya sümme ileyna merciuhüm sümme nüziykuhümül azâbeş şediyde Bima kânu yekfürun;

Dünyadan geçici bir yararlanma; sonra dönüşleri bizedir! Sonra hakikati inkâr etmeleri nedeniyle şiddetli azabı onlara yaşatacağız.

 

71-) Vetlü aleyhim nebee Nuh* iz kale li kavmihî ya kavmi in kâne kebüre aleyküm mekamiy ve tezkiyriy Bi ayatillahi fe alAllahi tevekkeltü feecmiu emreküm ve şürekâeküm sümme la yekün emruküm aleykum ğummeten sümmakdu ileyye ve la tunzırun;

Onlara Nuh'un haberini anlat... Hani kavmine: "Ey kavmim! Eğer konumum ve Allah işaretleriyle sizi uyarmam size ağır geldiyse, (artık ben) Allah'a tevekkül (hakikatimdeki El Vekiyl isminin gereğini yerine getireceğine iman) ettim! Siz ve ortaklarınız toplanıp, ne isterseniz yapın; sonra yaptığınızdan endişe duymayın! Sonra da hiç vakit geçirmeden, hakkımdaki kararınızı uygulayın."

 

72-) Fein tevelleytüm fema seeltüküm min ecr* in ecriye illâ alAllahi ve ümirtü en ekûne minel müslimiyn;

"Eğer (bu yüzden) yüz çevirirseniz (çevirin; zaten) sizden bir karşılık istemedim... Benim ecrim (yaptığım işin getirisi) ancak Allah'a aittir... Teslimiyeti yaşayanlardan olmakla emrolundum."

 

73-) Fekezzebuhu fenecceynahu ve men meahu fiyl fülki ve cealnahüm hâlâife ve ağraknelleziyne kezzebu Bi ayatina* fenzur keyfe kâne akıbetül münzeriyn;

(Yine de) Onu yalanladılar... Biz de Onu ve gemide onunla beraber olanları kurtardık ve onları halifeler kıldık... İşaretlerimizi yalanlamış olanları ise boğduk! Uyarılanların sonu nasıl oldu bir bak!

 

74-) Sümme beasna min ba'dihi Rusulen ila kavmihim fecauhüm Bil beyyinati fema kânu li yu'minu Bima kezzebu Bihi min kabl* kezâlike natbau alâ kulubil mu'tediyn;

Ondan (Nuh'tan) sonra nice toplumlara, apaçık deliller (muhtevası özel Esmâ mânâları) olan Rasûller bâ'settik... Daha önceden yalanlamış oldukları şeye (gene) iman etmediler... İşte haddi aşanların kalpleri üzerine böyle mühür vururuz (şuurları kilitlenir)!

 

75-) Sümme baasna min ba'dihim Musa ve Harune ila fir'avne ve meleihi Bi ayatina festekberu ve kânu kavmen mücrimiyn;

Sonra, bunların ardından Musa'yı ve Harun'u, işaretlerimiz olarak bâ'settik, Firavun'a ve ileri gelenlerine... (Onlar ise) kibirlendiler ve suçlular toplumu oldular.

 

76-) Felemma caehümül Hakku min ındina kalu inne hazâ lesıhrun mübiyn;

İndîmizden onlara Hak geldiğinde: "Muhakkak ki bu apaçık bir sihirdir" dediler.

 

77-) Kale Musa etekulune lil Hakkı lemma caeküm* esıhrun hazâ* ve la yüflihus sahırun;

Musa dedi ki: "Size Hak geldiğinde böyle mi değerlendirirsiniz! Bu bir sihir midir? Sihirbazlar asla iflah olmazlar."

 

78-) Kalu eci'tena litelfitena amma vecedna aleyhi abaena ve tekûne lekümel kibriyau fiyl Ard* ve ma nahnü leküma Bi mu'miniyn;

Dediler ki: "Sen bizi, atalarımızın inancından çevirip ve yeryüzüne beraberce tahakküm etmek için mi geldin? Biz size (Musa ve Harun'a) iman edici değiliz."

 

79-) Ve kale fir'avnü'tuniy Bi külli sahırin 'aliym;

Firavun: "Bütün bilgili sihirbazları bana getirin!" dedi.

 

80-) Felemma caes seharetü kale lehüm Musa elku ma entüm mulkun;

Ne zaman ki sihirbazlar toplandı, Musa onlara: "Atacağınızı atın" dedi.

 

81-) Felemma elkav kale Musa ma ci'tüm Bihis sihr* innAllahe seyubtıluh* innAllahe la yuslihu amelel müfsidiyn;

Ne zaman ki attılar, Musa: "Sizin ortaya koyduğunuz sihir kuvvenizdir! Muhakkak ki Allah onu geçersiz kılacaktır! Şüphesiz ki Allah bozguncuların yaptığı işi olumlu sonuçlandırmaz!"

 

82-) Ve yuhıkkullahul hakka Bi kelimatiHİ velev kerihel mücrimun;

Allah, Kelimeleri olarak, Hakk'ı gerçekleştirecektir! Suçluların hiç hoşuna gitmese de!

 

83-) Fema amene li Musa illâ zürriyyetün min kavmihî alâ havfin min fir'avne ve meleihim en yeftinehüm* ve inne fir'avne lealin fiyl Ard* ve innehu leminel müsrifiyn;

Firavun ve ileri gelenlerinin başlarına belâ olacağı korkusuyla, Musa'ya, kendi halkından genç bir gruptan başka kimse iman etmedi... Muhakkak ki Firavun yeryüzünde zorba hükümran idi! Muhakkak ki o, israf edenlerdendi!

 

84-) Ve kale Musa ya kavmi in küntüm amentüm Billahi fealleyhi tevekkelu in küntüm müslimiyn;

Musa: "Ey kavmim! Eğer Esmâ'sıyla sizi yaratmış Allah'a iman etmiş ve teslim olmuşlardansanız, O'na tevekkül (hakikatinizdeki El Vekiyl isminin gereğini yerine getireceğine iman) edin" dedi.

 

85-) Fekalu alAllahi tevekkelna* Rabbena la tec'alna fitneten lil kavmiz zâlimiyn;

(Onlar da) dediler ki: "Biz Allah'a tevekkül ettik (El Vekiyl isminin özelliğine iman ettik, vekîlimiz O'dur)... Rabbimiz, bizi onların zulmüne alet etme!"

 

86-) Ve neccina Bi rahmetiKE minel kavmil kafiriyn;

"Rahmetini bizde açığa çıkararak, hakikat bilgisini inkâr edenler topluluğundan kurtar."

 

87-) Ve evhayna ila Musa ve ahıyhi en tebevvea likavmiküma Bi mısra buyuten vec'alu buyuteküm kıbleten ve akıymus Salâte, ve beşşiril mu'miniyn;

Musa ve erkek kardeşine: "Mısır'da halkınız için evler hazırlayın... Evlerinizi ibadethane yapın ve salâtı ikame edin... İman edenleri müjdele" diye vahyettik.

 

88-) Ve kale Musa Rabbena inneKE ateyte fir'avne ve meleehu ziyneten ve emvalen fiyl hayatid dünya, Rabbena li yudıllu an sebiyliKE, Rabbenatmis alâ emvalihim veşdüd alâ kulubihim fela yu'minu hatta yeravül azâbel eliym;

Musa dedi ki: "Rabbimiz! Muhakkak ki Firavun ve ileri gelenlerine, dünya hayatının zinet ve mallarını sen verdin... Rabbimiz, (halkı) senin yolundan saptırsınlar diye mi? Rabbimiz mallarını sil-süpür; içlerini bunalt! Zira onlar acı azabı görmedikçe iman etmezler."

 

89-) Kale kad ücıybet da'vetüküma festekıyma ve la tettebianni sebiylelleziyne la ya'lemun;

(Allah) dedi ki: "İkinizin duasına gerçekten icabet edildi... O hâlde dosdoğru olun... Cahillerin yoluna tâbi olmayın!"

 

90-) Ve cavezna Bi beniy israiylelbahre feetbeahüm fir'avnü ve cünudühu bağyen ve adva* hatta iza edrekehül ğareku kale amentü ennehu lâ ilâhe illelleziy amenet Bihi benu israiyle ve ene minel müslimiyn;

İsrailoğullarını denizden geçirdik... Firavun ve ordusu haddi aştı ve düşman olarak onları izledi... Tâ ki boğulma hâli ona erişince: "İman ettim ki tanrı yoktur, ancak İsrailoğullarının kendisine iman ettiği vardır. Ben müslimlerdenim" dedi.

 

91-) Aaal'Ane (uzun bir “a” sesi) ve kad asayte kablü ve künte minel müfsidiyn;

"ŞİMDİ mi? Daha önce gerçekten isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun!"

 

92-) Felyevme nünecciyke Bi bedenike li tekûne limen halfeke ayeten, ve inne kesiyren minen Nasi an ayatina le ğafilun;

Bu gün senin cesedini karaya vuracağız ki arkandan gelen kimseler için bir ibret olasın! Ne var ki, insanlardan birçoğu işaretlerimize karşı kesinlikle kozalıdırlar!

 

93-) Ve lekad bevve'na beniy israiyle mübevvee sıdkın ve razaknahüm minet tayyibat* femahtelefu hatta caehümül 'ılm* inne Rabbeke yakdıy beynehüm yevmel kıyameti fiyma kânu fiyhi yahtelifun;

Andolsun ki biz, İsrailoğullarını seçkin ve emin bir bölgeye yerleştirdik... Onları temiz, saf şeylerle rızıklandırdık... Kendilerine ilim gelinceye kadar ayrılığa düşmediler (ilim geldiğinde yorum farkları yüzünden ayrılıklar meydana geldi)... Muhakkak ki Rabbin, kıyamet sürecinde, ayrılığa düştükleri konularda hükmünü bildirecektir.

 

94-) Fein künte fiy şekkin mimma enzelna ileyke fes'elilleziyne yakreunel Kitabe min kablike* lekad caekel Hakku min Rabbike fela tekûnenne minel mümteriyn;

Eğer sana inzâl ettiğimizden şüphen varsa (ey insanoğlu), senden önce âlemlerdeki işaretlerimizi "OKU"yanlara sor! Andolsun ki, sana Rabbinden gerçek gelmiştir... O hâlde sakın kuşku duyanlardan olma!

 

95-) Ve la tekûnenne minelleziyne kezzebu Bi ayatillahi fetekûne minel hasiriyn;

Açığa çıkmış olan Allah işaretlerini yalanlayanlardan olma! (Bunu yaparsan) hüsrana düşenlerden olursun.

 

96-) İnnelleziyne hakkat aleyhim kelimetü Rabbike la yu'minun;

Muhakkak ki haklarında Rabbinin sözü (ezelî hükmü) gerçekleşmiş kimseler iman etmezler!

 

97-) Velev caethüm küllü ayetin hatta yeravül azâbel eliym;

İsterse onlara bütün mucizeler gelsin (yine de iman etmezler)... Acı azabı görünceye kadar!

 

98-) Felevla kânet karyetün amenet fenefeaha iymanuha illâ kavme Yunus* lemma amenû keşefna anhüm azâbel hızyi fiyl hayatid dünya ve metta'nahüm ila hıyn;

Bir şehir halkı çıkıp iman etmiş olsaydı da, sonuçta bu imanlarının yararlarını görseydi! Yunus'un kavmi hariç! (Kavmi, Yunus'un aralarından ayrılıp gitmesinden sonra kendilerine azabın geleceğini hissedip toptan iman ve tövbe ettiler)... İman edince de, dünya hayatındaki aşağılanma azabını onlardan kaldırdık; onları muayyen bir süre (nimetlerimizden) yararlandırdık.

 

99-) Velev şâe Rabbüke leamene men fiyl Ardı küllühüm cemiy'a* efeente tükrihün Nase hatta yekûnu mu'miniyn;

Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa, elbette hepsi toptan iman ederdi... Olayın gerçeği bu iken; sen, iman etmeleri için insanları zorlayacak mısın?

 

100-) Ve ma kâne li nefsin en tu'mine illâ Biiznillah* ve yec'alürricse alelleziyne la ya'kılun;

Kendisini yaratan Allah Esmâ'sının bileşimi elvermedikçe, bir nefs için iman etmek mümkün değildir! (Allah) aklını değerlendirmeyenlerde (düşünsel) pislik meydana getirir!

 

101-) Kulinzuru ma za fiys Semavati vel Ard* ve ma tuğnil ayatü vennüzüru an kavmin la yu'minun;

De ki: "Semâlar ve arzda ne oluyor, bir bakın!"... O işaretler ve uyarılar, iman etmeyen topluluğa yarar sağlamaz!

 

102-) Fehel yentezırune illâ misle eyyamilleziyne halev min kablihim* kul fentezıru inniy meaküm minel müntezıriyn;

Onlar kendilerinden önce geçmiştekilerin devirlerindeki (azap veren olayların) benzerini mi bekliyorlar? De ki: "O hâlde bekleyin... Ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim."

 

103-) Sümme nünecciy Rusülena velleziyne amenü kezâlik* Hakkan aleyna nüncil mu'miniyn;

Sonra (azap geldiğinde) biz Rasûllerimizi ve iman etmişleri kurtarırız... İman edenleri kurtarmamız, üzerimize bir haktır.

 

104-) Kul ya eyyühenNasu in küntüm fiy şekkin min diyniy fela a'budülleziyne ta'budune min dunillahi ve lâkin a'budullahelleziy yeteveffaküm* ve ümirtü en ekûne minel mu'miniyn;

De ki: "Ey insanlar! Eğer benim Din'imden kuşku içindeyseniz, (bilin ki) ben sizin Allah dûnundaki taptıklarınıza tapınmam! Sadece, sizi vefat ettirecek Allah'a kulluk ederim! Ben iman edenlerden olmakla hükmolundum."

 

105-) Ve en ekım vecheke lid diyni haniyfa* ve la tekûnenne minel müşrikiyn;

(Şununla da emrolundum): "Vechini hanîf olarak Din'e tut (mânâ yüzünü, hakikati Esmâ bileşimi olan şuurunu, tanrı kavramsız, âlemler olarak algılanan sistemin hakikati olan soyut Esmâ mertebesine yönlendir) ve sakın şirk koşanlardan (Allah dûnunda tanrı vehmederek onu ortak koşanlardan) olma!"

 

106-) Ve la ted'u min dunillahi ma la yenfeuke ve la yedurruke, fein fealte feinneke izen minez zâlimiyn;

"Allah dûnundaki sana fayda ve zarar vermeyecek şeylere yönelme! Eğer böyle yaparsan, o zaman muhakkak ki sen nefsine zulmedenlerden olursun!"

 

107-) Ve in yemseskellahu Bidurrin fela kâşife lehu illâ HU* ve in yüridke Bihayrin fela radde li fadliHİ, yusıybu Bihi men yeşau min ıbadiHİ, ve "HU"vel Ğafurur Rahîym;

Allah sende bir sıkıntı açığa çıkarırsa, onu O'ndan başka kaldıracak yoktur! Eğer sende bir hayır irade ederse, O'nun lütfunu geri çevirecek de yoktur! O, lütfunu kullarından dilediğine nasip eder... O Ğafûr'dur, Rahıym’dir.

 

108-) Kul ya eyyühenNasu kad caekümülHakku min Rabbiküm* femenihteda fe innema yehtediy linefsih* ve men dalle feinnema yedıllü aleyha* ve ma ene aleyküm BiVekiyl;

De ki: "Ey insanlar... Gerçek ki size Rabbinizden hakikat bilgisi gelmiştir! Artık kim hakikate yönelirse yalnızca kendi nefsi için yönelmiş olur; kim de saparsa sadece kendi nefsi aleyhine sapmış olur! Ben sizin Vekiyliniz (hakikatinizin şuurunuzdaki yönlendiricisi) değilim."

 

109-) Vettebı' ma yuha ileyke vasbir hatta yahkümAllah* ve HUve hayrul hakimiyn;

(Rasûlüm) sana vahyolunana tâbi ol ve Allah hükmü açığa çıkana kadar sabret... O, en hayırlı Hükmeden'dir.

 

 

 
 

YUNUS SÛRESİ

 

 

 

SEN DE ONLARIN GERÇEKLİĞİNE UY!(En’am/90)

 

("FITRÎ HİLÂFET")

 

 

SALÂT(Namaz)

 

 
 

KUR'ÂN-I KERÎM ÇÖZÜMÜ

2012 ® RADYO YANSIMALAR web sitesi. 24 saat yayın