KAVRAMLARLA KURÂN-I KERİM'E BAKIŞ

 

Ahmed Hulûsi'de Kavramlar-Av.Asuman Bayrakcı

 

ZAMAN

  • Yaratılmış, yani sonradan olmuş mahlûklar için geçerli olan bir kavram...

  • Olayların birbiri ardınca sıralanması

  • Bizim “vehim” yollu var kabûllendiğimiz bir ölçü...

  • Kendi iç dünyamızda yaşadığımız kavram...

  • Bilinç boyutunda biten kavram...

 

EVRENSEL TEK "AN"DA

BİRBİRİ ARDINCA SIRALANAN OLAYLAR

Gerçekte, zamanın ve mekânın olmadığı bir âlemin içinde yaşamaktayız da, bunun bilincinde değiliz!. Ve belki de şartlanmalarımız o kadar ağır basmakta ki; idrakımızın önünde olan bu gerçeği gene yapımız ve şartlanmalarımız sebebiyle inkâra kalkışmaktayız.

Evrensel boyutlarda meseleye bakarsak sürekli bir oluşum ve dönüşüm sözkonusudur. Bu oluşum ve dönüşüm sırasında insan algılama araçlarına nisbetle, o günün cehli içinde bir aydınlık devreyi bir karanlığın takip etmesini bir gün olarak kabullenmiş ve bunu da o günkü anlayış içinde güneşin doğup batmasına bağlamıştır.

Düz tepsi gibi bir dünya ve bir yandan doğup bir yandan batan, sonra dünyanın altından dolaşıp yine öbür taraftan yükselen güneşe bağlı olarak oluşan bir gün!.

Sonra bir başka grup çıkmış ve ayın doğup kayboluşu esasına nisbetle 28 günlük ayları ve bunun 12 defa tekrarlanmasından ibaret olan yılı kabullenmiş.

Bir başka topluluk Güneşin dönümü esasına dayanarak 360 günlük seneyi ve 12'ye bölümü olan ayları kabûl etmiş. Ve böylece dünya üzerinde yaşayan bedenlerin çevrelerinde dönen ay ve güneşe izafetle kabûllendikleri zaman birimleri oluşmuş.

Oysa bilimsel açıdan ya da felsefî açıdan ve hatta dinin tefekkür yanı olan tasavvuf açısından meseleye bakılırsa, tek bir varlık ve nesne olan âlem yönünden zaman parçalarından sözetmek mümkün değildir. Her nesneye göre, ya o nesnenin yapısı bakımından izafi zamanlar sözkonusudur, ya da evrensel tek bir an sözkonusudur. Bu açıdan da devam edilince, zaman denilen şeyin olayların birbiri ardınca sıralanması olduğu ortaya çıkar.

ara.jpg (366 bytes)

 

AKLIMIZI ESİR ALIR...

DÜŞÜNCELERİMİZİ KİLİTLER!

Öz`ündeki - "sır"rındaki hakikatı, Kurân'ı anlayabilmen için, ancak ve

Fena işgalci!.

Kötü yerleşmiş dünyamıza!.

Aklımızı esir almış; düşüncelerimizi kilitlemiş; fikrimizi istediği gibi yönetiyor…

Zaman!.

Biz ölümlüler, düşünce sistemimizin efendisi etmişiz onu!… Onsuz düşünmesini bile beceremiyoruz!. Onsuzluğu, hayâl bile edemiyoruz!.

En fazla yapabildiğimiz, lâkırdısını tekrarlamak… “Zaman izâfidir, gerçekte yoktur”; falan gibilerinden!…Tıpkı gri papağanlar gibi!.

Falanca yaştayım… Filanca zamanda… Ne zaman?… !!!

Et-kemikle yaşayıp, etle düşünenden, ne kadar bekleyebilirsiniz ki etin olmadığı boyuta ait gerçekleri ve kavramları?

Et alanlar… Et satanlar… Eti etle tartanlar!

Etle yatıp, etle kalkan; et peşinde koşanlar!

“İnsan”ı, et sanan; et için yaşayanlar!

İnsan”a, etiyle değer biçip; “zamanla kayıt altına sokanlar!.

Yok”un, yokken, varsaydığı; aslı “yok” olan yaşam kriteri!.

Biz ise, hâlâ soruyoruz; “eee ne zaman”?

ara.jpg (366 bytes)

 

SEN DÜŞÜNDÜĞÜN İÇİN ZAMAN VARDIR

VE İÇİNDE BULUNDUĞUN HÂLE GÖRE ÖLÇÜLENİR

Sen düşündüğün için zaman vardır ve içinde bulunduğun hâle göre de ölçülenir!

Zaman kişiye göredir..

Zamanımız” diyoruz.. Kimimiz 30, kimimiz 40, kimimiz 50, kimimiz daha fazla yaşlarda!.

Buradaki zamandan bahsediyorum. Bu bahsettiğim zamanın ölüm ötesi yaşamda hiçbir değer ifade etmediğini, orada geçireceğimiz zamana göre burada geçireceğimiz 50–60-70 senenin üç beş saniyelik değeri olduğunu bildiğiniz gibi, daha evvel anlattım ve yazdım.

Orada öyle bir zaman boyutuna giriyoruz ki, oranın gününe göre burası minik sâliseler!

Oraya geçince, “Dünyada bir saniye kadar mı yaşadık?.” diyeceğiz.

Oraya gidip de, oranın zaman boyutu ile karşı karşıya kaldığımız vakit işte böyle diyeceğiz..

Zaman kavramı izâfi bir kavram. Yani zaman, bazılarına göre daralır bazılarına göre yayılır, genişler.

Gece, hiç rüya görmemiş bir adama göre; Gece yatıp sabah kalkan yaklaşık 8 –10 saat uyuyan bir adama göre, gece 1 saat mi, 5 saat mi, 10 saat mi?. Bu husus meçhuldür.

Ancak, şu da bir gerçek ki; Gecenin yarısında dişi ağrıyan, zonklayan bir adama göre 5 dakika süren diş ağrısı, bir asır gibi gelir.

Bunun bir başka örneği benim başımdan geçti..

Araba ile trafik kazası geçirip üç takla attığım zaman direksiyonun başında oturuyordum. Araba son derece yavaş bir şekilde, ağır ağır dönüyordu, bana göre!.

Ama, dışarıdan bakanlara göre araba 120 km. hızla, bir anda üç takla attı, diye târif edilecektir. Dışarıdakine göre olay bir anda olup bitti. Ama, bana göre o an öyle bir genişledi, yayıldı ki, son derece ağır bir biçimde ben o olayı yaşadım.

Bir başka örnek daha vereyim.

Saniyeli olan saatlere bir bakın gözümüzle bir anlık saate döndürüp baktığınız anda sanki orada saniye takılmış gibi görürsünüz. Sonra saniye hareket edip hızla dönmeye başlar olur.

ara.jpg (366 bytes)

 

"MEKÂN" KAVRAMI GİBİ,

ZAMAN KAVRAMI DA GÖRESELDİR; İZÂFİDİR

 Zaman boyutu izâfi, göresel!

Zaman boyutu izâfi, göresel, mutlak gerçek değil olduğu gibi; mekân kavramı da öyle!.

ara.jpg (366 bytes)

 

ZAMANIN UZAMASI ALGISI

(Soru: Üstadım, “kıyâmet yaklaşırken güneş batıdan doğacak ve gündüzler çok uzun olacak “açıklamasını, Dünya’nın dönüşünün yavaşlaması ve zamanla durarak tersine dönmesi gibi algılayabilir miyiz.?..)

Hayır... Bu sembolik anlatımdır... Dünya, milisaniye yavaşlasa üzerinde ayakta nesne kalmaz fizik olarak!.

Gündüzlerin uzamasını ise, gelişen olayların, zamanı bize, “geçmek bilmez” olarak algılatacağı şeklinde düşünebiliriz belki...

ara.jpg (366 bytes)

 

YARATILMIŞ İÇİN GERÇERLİ BİR KAVRAM...

Hazreti Muhammed'in, «ALLAH» ile ilgili olarak, bir soruya verdiği cevabı hatırlayalım burada:

«ALLAH var İDİ ve O'nunla beraber hiç bir şey yok İDİ!»

Bu tanımlamayı duyanlar, Hz. Muhammed'in «İlmin kapısı» olarak nitelendirdiği Hz. Âli'ye koşarak sözcükleri aynen naklediyorlar ve ondan bir açıklama bekliyorlar...

Hz. Âli şu öz cümle ile cevap veriyor:

«El ân kemâ kân!

Bu cümleyi şöyle tercüme edebiliriz:

«Hâlâ, o andaki gibidir!.»

Bu ilk anda anlaşılan yönüyle demektir ki, “o anda öyle idi, o andan bu ana kadar geçen zamanda hiç bir şeyi değiştirmedi; hâlâ da öyledir”!

Veya konuya biraz daha vukûf sahibi bir kişi olarak, şöyle de bakma imkânına sahip olabiliriz:

«El an» ifadesindeki «el» Arapça’daki anlamıyla «harfi târif»tir... Yani İngilizce’deki «The» kelimesinin karşılığıdır. «rast gele bir şey değil, herkesin bildiği bir şey» anlamında olarak kullanılır.

Meselâ «kitap» dediğinizde, herhangi bir kitap anlaşılır... Ama bu kitap kelimesinin başına «el» ya da «The» kelimesini getirdiğiniz zaman, bu, sizin ve karşınızdakinin bildiği, üzerinde mutâbık olduğunuz bir kitap anlamına gelir.

İşte buradaki «an» sözcüğünün başına «el» gelmesi, o bilinen mâhut «an» anlamını getirir... Dolayısıyla da yukarıdaki cümleyi şöyle anlayabiliriz;

«İçinde bulunduğumuz an, O işaret edilen  «an»dır!.»

Yani, yaşamakta olduğumuz «şu an», “ALLAH”ın var olup, "O"nun yanısıra  hiç bir şeyin var olmadığı  «an»ın ta kendisidir!

Esasen burada kesinlikle bilmemiz zorunlu olan şu husus da vardır…

“Zaman” kavramı, yaratılmış, yani sonradan olmuş mahlûklar için geçerli olan bir kavramdır.

Yaratılmış olanların başı - sonu, geçmişi, hâli ve geleceği vardır... Oysa “ALLAH” geçmiş ve gelecek zaman kavramlarından münezzehtir!..

ara.jpg (366 bytes)

KÂİNAT,

TEK BİR ZAMAN BOYUTUNDAN İBARETTİR

Gerçekliği itibariyle, Kâinat tek bir zaman boyutundan ibarettir!

Algılayabilene!

Bu zaman boyutu içinde, hükmü ilâhî ile sayısız boyut yoğunlaşmaları gerçekleşmiş algılayıcısına göre ve bundan da sayısız isimlerle anılan varlıklar meydana gelmiştir.

ara.jpg (366 bytes)

 

BİLİNÇ BOYUTUNDA ZAMAN KAVRAMI KALKAR

İnsanın bildiğimiz madde boyutu; mikrodalga ruh boyutu var.bir de biinç boyutu var. Şimdi bilinç boyutunda öyle bir derinlik var ki, bu yaşadığından 10 sene 20 sene 50 sene sonrasına ulaştığı gibi Kainatın ilk oluştuğu devreye ya da sana göre milyon veya milyarlarla sonra meydana gelecek zaman boyutuna kadar olabilen dikey sıçrama olayıdır.

Çünkü bilinç boyutunda zaman kavramı biter.

Zaten saniyede 300.000 kilometreye ulaştığın anda zaten zaman sıfır oluyor; zaman duruyor. Onun üstünde boyutsal bir olay var. Şimdi büyük kısmınız boyutsal dediğim zaman anlamayamayacak ama benim de daha fazla anlatabilme imkanım yok.. Maddeyi anlatmak kolay. Mikrodalga yapıyı da anlatmak kolay… Ama mikrodalga yapının ötesindeki enerji boyutunun değerlerine girmen çok güç. Ki bu boyuttan zannederim “Üst Madde” kasetinde bir miktar bahsettim. O kasette enerji boyutu algılarından sözettim..

 İşte şuur boyutunda zaman kavramı kalkıyor. Zaman kavramı kalktığı içinde 50 sene sonra ile 1 milyon sene sonra aynı mekânda diyeyim veya boyutta diyeyim ne dersem diyeyim , böyle bir yerde birarada algılanabiliyor.

ara.jpg (366 bytes)

 

ALLAH RASÛLLERİ VE TAKİPÇİLERİ

ZAMANSIZLIKTA SEYREDER VE YAŞAR OLAYLAR DİZİSİNİ,

DALGA DALGA!

Allah Rasûlü, olacak olaylardan söz etmiş… Gün gelecek, kıyâmet yaklaşınca kadınlar erkekler gibi giyinecek; saçlarını deve hörgücü gibi yapacak; demiş… 1400 küsur sene önce!!!… Ama bunları bildirirken zaman vermemiş…

Daha nice “kıyâmet” alâmetleri saymış; ama yine onlarda da “zaman” vermemiş!.

Bir nîce ermiş de gelecekten söz etmiş; ama onların da çoğu zaman vermemiş… Yalnızca olacak olaylardan bahsetmişler…

Niye bu böyle?

Çünkü onların, yaşamakta oldukları etsiz boyutlarında, “zaman” kavramı yok da ondan!… Bütün bu olan biteni, etsiz boyutlarıyla yaşıyorlar ve etsiz bir boyutta algılayarak bize indirgiyorlar da ondan!…

Derlerse, bizim ısrarımız yüzünden, bir zaman; çoğunlukla yanılmış olurlar!… Çünkü, zamansızlığı zamanla yorumlamak, büyük ölçüde yanıltıcı bir iştir…

“Zaman”sızlıkta seyredilir-yaşanılır olaylar dizisi; dalga dalga!.

Tıpkı peşpeşe görülen rüyalar gibi!.

Her ne kadar, rüyanın içinde olana, bir zaman kavramı varsa da, kendi hissiyatına göre; bu da, daha önceden beynine yerleşmiş verilerden kaynaklanır bir şeydir; gerçek değil!.

Bu sebepledir ki, rüyalarda görülen olaylardan zaman tespit etmek mümkün değildir!… Olacağı görebilirsin; ama zamanını kestiremezsin!.

Bu gerçek, Allah Rasûlleri’nin, takipçileri olan ermişlerin boyutunda biraz daha farklıdır…

Onların algıladıkları boyutta, rüya türünden görüntü de yokmuş!…

O boyutta, yalnızca görüntüsüz bir algılama, sezgi; ve bunun idrakta açığa çıkışı söz konusuymuş!.

Çünkü o boyut, zaman ve mekân kavramının mevcut olmadığı salt bilinç boyutu imiş!.

Bu boyutun altında, vizyonların söz konusu olduğu; uyanıkken rüya görme, diyebileceğimiz bir ikinci algılama boyutu daha varmış… Bunun misâli, bildiğimiz rüya imiş!

Az önce anlatmaya çalıştığımız, gerçek, yani görüntüsüz algılama ise, Allah Rasûllerinde “vahiy”, takipçilerinde “ilham” denilen bir şekilde açığa çıkarmış…

O algılamanın söz konusu olduğu boyutta, algılanan olaylar, şekilsel mâhiyet arzetmezmiş… Sıralamanın getirdiği zaman kavramı da geçersizmiş o yüzden!.

Duyduk ki… Bir farklı imiş onların yaşadıkları(?) o boyut bizim etsel dünyamızdan!

Sanki “burak”la, “refref”le giderlermiş o şekilsizlik, zamansızlık boyutuna onlar; ve bilinçlerinde, bir anda bulurlarmış bulduklarını!…

Sonra “tenezzül” ederlermiş bizim etli dünyamıza…

Konuşanı olursa, dillendirirmiş algıladıklarını, ete-kemiğe bürüyerek… Bazı acemileri de, bu bürünmüş olanları “zaman”la paketleyerek!.

Zaman”la paketlenenler çoğunlukla adresi bulmazmış; zira etle bürünenler, “zaman”la paketlenince, ne zaman açığa çıkacaklarını bilemezmiş!!!…

“Dedi ama çıkmadı işte”; “bilemedi bak”; gibi etsel muamelelere muhatap olurlarmış!.

Ders alanı, yanlışını anlayanı artık “zaman” kullanmazmış!…

Kullananı ise, yanlışını farketmesi için; “uyduruyor”, “atıyor”, “palavra sıkıyor”, “felâket tellâlı” sopasıyla terbiye edilirmiş!

Ve bir gün gelir, fark ederlermiş ki “zaman”la paketleyenler, yaptıklarını yapmamak gerek!… Düzeltirlermiş bu yanlışlarını…

Onun içindir ki, geçmişten pek çoğu “zaman” vermemiş; yalnızca olaylardan ve dizinden sözetmişler… İleri gidip “zaman”la paketleyenler de sopayı yemişler!.

Bilmek gerek bu gerçekleri; ondan sonra yapmalı değerlendirmeleri!

Şayet yanlış yaparsak değerlendirmeleri?

Kendimize en büyük zararı vermiş oluruz!… Kimsenin veremeyeceği kadar!. Çelik örgülü kurşun kaplı beton duvarlar içine hapsetmiş oluruz kendimizi ve kilidini de imha etmiş oluruz!.

Hattâ daha da ötesi!.

Ete hapsetmiş oluruz kendimizi!

Etle yatar; etle kalkar; et peşinde koşar; etli düşünür, etli yaşar… Sonunda da zaman kozasında kurur gideriz!.

ara.jpg (366 bytes)

 

KURÂN'DA, İLERİYE DÖNÜK OLARAK

GERÇEKLEŞECEĞİ BİLDİRİLEN PEK ÇOK OLAY,

 (OLMUŞ-BİTMİŞ ŞEYLER OLARAK)

"GEÇMİŞ" ZAMAN İFADESİYLE ANLATILMIŞTIR

Müslim isimli Hadîs kitabında Ebû Hureyre radıyallahu anh’ın naklettiği şu hadîs-i Kudsî’de, Allahü Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu naklediyor Rasûlullâh salla’llâhu aleyhi ve sellem:

 -Ademoğlu DEHR’e sövüyor. Şüphesiz ki DEHR BENİM! Gece ve gündüzü değiştiren benim.

 Bir başka defasında da şöyle buyuruyor:

 "-İnsanoğlu bana eziyet eder! Ey kahpe dehr (zaman), der. Kimse, Ey kahpe DEHR, demesin. Şüphesiz ki BEN DEHR’im!. Geceyi gündüze çevirenim".

 DEHR, “an” kelimesinin karşılığıdır. Ancak burada, “an”ı şartlanma yollu kabûllendiğimiz izâfi, yâni nesneye göre “zaman” olarak anlamamak gerekir.

 Bize göre, dünyanın kendi çevresindeki bir dönüşü bir günü, 365 dönüşü bir seneyi, 365x100 dönüşü de yüzyılı, “asr”ı oluşturur. Bunlar insanın hükümlerine göre kabûllenilmiş, “göresel-izâfî zaman”dır.

 Gerçekte ise ZAMAN  tek”tir. Ezel-ebed tümüyle Allah katında tek bir “an”, “DEHR” kelimesiyle ifade bulmuştur.

 Göresel zaman, yâni, izâfî zaman, bizim “vehim” yollu var kabûllendiğimiz bir ölçüdür. Bu süreç ise, içinde yaşadığımız ortama, hıza, bir diğer ifade ile boyuta göre değişir.

 Madde boyutundan yola çıkıp, salt şuur boyutuna doğru ilerledikçe izafî zaman birimi de sürekli olarak değişir ve kapsamı genişler.

 Esasen DEHR kelimesiyle anlatılmak istenen boyut, tüm varlığın kendisinden oluştuğu bir tür evrensel enerjidir, (kudret sıfatıdır) eğer tâbiri câiz ise.

 Normal günlük zaman birimiyle şartlanmış ve kayıtlanmış beyinlerin bu zaman birimini anlaması elbette ki imkânsızdır!.

 İşte bu gerçek dolayısıyladır ki, Kur’ân-ı Kerîm’de ileriye dönük olarak gerçekleşeceği bildirilen pek çok olay olmuş-bitmiş şeyler olarak “geçmiş” zaman ifadesiyle anlatılmıştır.

 Zirâ, Ezel-Ebed esasen tek bir varlık olması itibariyle, ilâhî bakış boyutunda; ya da eski ifade tarzı ile “İlm-i ilâhî” de, tek bir bakıştır!

 Ehli hakikatın tasavvufta bildirmiş olduğu şu sır da buradan kaynaklanmaktadır:

-Esasen tecellî tek bir tecellîdir! “Tecellî-i Vâhid”dir!. ikinci bir tecellî olmamıştır! Görülen, yaşanan, hissedilen, idrâk edilen, tahayyül ve tefekkür edilen her şey bu Tecellî-i Vâhid’in tafsilinden ibarettir!

 İşte bu anlatılan husus tasavvufta “Ân-ı dâim” tâbiri ile dile getirilmeye çalışılmıştır. 

ara.jpg (366 bytes)

 

“ALLAH” İSMİNİN İŞARET ETTİĞİ MÂNÂ İÇİN

GEÇMİŞ, HÂL VE GELECEK KAVRAMLARI KULLANILMAZ

"HİÇ"lik yani "â'mâ"dan ne bir mertebe olarak sözedilebilir ne de hâl olarak."Allah â'mâ ’dadır" hükmü bu nokta ile alâkalıdır!

Allah için, daha doğrusu "ALLAH isminin işaret ettiği mânâ” için, zaman bildiren geçmiş, hâl, gelecek kavramları kullanılamaz! Allah, bu kavramlardan münezzehtir! Bu sebeple, Arapça’da, "Allah â'mâ 'da idİ" denilmişse dahi, bu muhâtaba olayı anlayışına göre izah etmek için kullanılmış bir ifadedir. Biz dahi kitaplarımızda bu ifadeyi böylece naklettik.

Ancak doğrusu ve gerçeği odur ki; Allah, zaman kavramı ile kayıtlanmaktan münezzeh olduğu için, "...idi" veya "...cek" kavramlarından beri olarak, süreklilik mânâsı içinde anlaşılmalıdır!

Bu yüzden de hadîs-i şerîfte geçen mânâyı ehlullah, "Allah â'mâ ‘dadır" olarak müşahede eder. Ezelen ve ebeden! Ve hattâ ezel-ebed kavramından münezzeh olarak!

ara.jpg (366 bytes)

 

“İNSAN”, ZAMANSIZLIK VE MEKÂNSIZLIK BOYUTUNDA,

O BOYUTTAN, O BOYUT İÇİN YARATILMIŞTIR

İnsan”, zamansızlık ve mekânsızlık boyutunda, o boyuttan, o boyut için yaratılmıştır!.

Bu sözünü ettiğim boyuttaki varlığı itibariyle bir “ruh” bile değildir!… Ama buna karşın varoluşunun “ruhu” vardır!. O “ruhu”nun gereğidir ki, kendi hakikatini arar; bunu bulup eremediği sürece de “ruhu”nun huzur bulup tatmin olması, sükûna ermesi mümkün olmaz!.

Dünyadan yaratılan, dünya peşinde koşar… Sonunda dünyaya döner!.

O boyuttan yaratılan da boyutunun özlemiyle yanar; sonunda boyutuna erer!.

Her şey aslına dönücüdür!. 

ara.jpg (366 bytes)

 

DÜŞÜNÜRKEN

ZAMANSIZLIĞI YAŞIYORSUN

Düşünürken ve rüyada kendi özgün zamanını daha doğrusu zamansızlığı yaşıyorsun...bunu ya zevkle ya da sıkıntıyla yaşıyorsun... Zevkle veya mutsuzlukla olmasının sebebi, kabullerin...

ara.jpg (366 bytes)

 

İNSAN,

TEFEKKÜR KÂBİLİYETİNE GÖRE

“ZAMAN” KAYDININ ÖTESİNE GEÇER

Evet, tefekkürü itibariyle zamanın, idrâkı itibariyle de mekânın sözkonusu olmadığı bir evrende yaşamını sürdüren insan, ne hikmettir ki, gerek şartlanmaları ve gerekse de kendisi sandığı bedeni vasıtasıyla, zaman ve mekân kayıtları ötesinde, evrende idrakı kadar yer kaplamaktadır.

İnsan gerçek algılama aracına yani tefekkür kabiliyetine göre bilinen boyutların çok ötesinde bir yaşam şekline geçebilme imkânına sahip olduğu halde, acaba neden ve ne şekilde kendini madde kayıtları içinde, «dünya zindan»ında yaşamak zorunda bulmaktadır ki?..

ara.jpg (366 bytes)

 

İNSAN MADDE KAYDINDAN KURTULABİLDİĞİ ANDA

GEÇMİŞE VE GELECEĞE VUKUF KESBEDER

Zaman ve mekân denilen şey, başta da bilimsel olarak açıkladığımız gibi izâfi bir şeydir... Yâni, bana veya sana veya bize, "göre" olarak mevcuttur.

Meselâ sonsuz büyüklükteki bir çölde, başı ve sonu görülmeyecek kadar uzunluktaki bir kervanın ortasında yürüyorsunuz... Gördüğünüz bildiğiniz yerler sadece görüş sahanız kadar olan bir kaç metrelik sahadır.

Şimdi sizin için belirli bir zaman biriminde, yâni bir saat içinde gördüğünüz yer, o zaman geçtikten ve siz o kadar yürüdükten sonra; "geçmiş" olacak yâni mâzi olacak ve o anda içine girdiği saha da "hâl" olacaktır, az önce "gelecek" iken sizin için...

Kezâ arkanızdan gelen için de, sizin bulunduğunuz yer "gelecek"; kendi bulunduğu yer de "yaşanan an" olacaktır ki, halbuki orası sizin için "geçmiş"tir...

İşte böyleyken hal, giden bir helikopter sizi alıp bulunduğunuz yerden ve dikey olarak yükselmeye başlasa ne olur?

Eskiden bir saatlik süre içinde gördüğünüz bir kaç yüz metrelik saha "yaşanan an" iken, şimdi yükselmeniz oranında görebildiğiniz yer "yaşanan an" sınırı içine girer; ve "geçmiş" ile "gelecek" küçülmeye başlar; "yaşanan an" daimi olarak genişlerken...

Nihâyet sizin için çıkabilmek mümkün olsa, öyle bir noktaya erersiniz ki, sonsuz büyüklükteki çölde, sonsuz uzunluktaki kervanı tamamıyla görebilirsiniz...

Yâni kervan ehli için "mekân"-"zaman" mevcut iken; artık siz bu kısıtlamadan kurtulursunuz! Yükselişiniz, sizi bu kayıttan kurtarmıştır.

İşte insan, madde kaydından kurtulabildiği oranda, dikey yükselme hâlinde -henüz bu dikey yükselmeyi rüyada gerçekleştirmeye sebep olan durumların neler olduğunu bilememekteyiz- geçmişe ve geleceğe vukûf kesbeder.

Çünkü, "Hiç bir şey yoktan var olmaz ve var olan hiç bir şey yok olmaz" kanunu gereğince, geçmişte şu anki durumumuza göre ‘’geçmiş’’ diyoruz, olmuş bütün olaylar uzayda belirli dalga boyları hâlinde mevcuttur.

Ve eğer ki bizim elimizde bu dalgaları kulağımıza adapte edecek güçte bir radyo veya gözümüze gösterebilecek yapıda bir televizyon cihazı olsa, biz bütün geçmişi aynen yaşıyormuşçasına görebiliriz.

Kezâ ‘’gelecek’’ dahi, her an, çok daha üst semâdan (ki "semâ", İslâm terminolojisİnde, çeşitli yüksekliklerdeki değişik özellikleri dolayısıyla “katlar” diye anlatılmıştır) dalgalar hâlinde gökyüzüne inmektedir...

İşte insan belirli oranlarda yükselme (urûc) ile "geçmiş"e ve "geleceğe" dönük görüş sahibi olmakta ve artık onun için bütün bunlar "yaşanan an" boyutuna gelmektedir.

ara.jpg (366 bytes)

 

ALLAH İNDİNDEKİ GÜNLER

Ölümü tadışla birlikte bildiğimiz tüm zaman ölçüleri altüst olur!. Fizik bedenin yitirilişi ve dünyanın gece-gündüz şartlarının dışına çıkışı ile birlikte, kişinin zaman mefhumu tümüyle kalkar!.

Esasen, evrensel zaman boyutlarını şu anda bizim hafsalamızın almasına imkân yoktur. Bir güneş senesi, şu andaki anlayışımıza göre 255 milyon senedir. Acaba bu rakamın ne demek olduğunu farkında mıyız?. Dünyanın varoluşundan buyana milyarlarla seneler geçmiştir. İlk insanın yeryüzünde görülmesinden bu yana geçen senelerin sayısı yüz milyonlarla ölçülmektedir.

Okuduğumuz zaman, sanki birkaç saatin içinde olup bitiverecekmiş gibi gelen mahşer yeri - sırat kaçışı devresi bugünkü zaman ölçülerimizle belki de yüz binlerle yıl sürecektir. Bunun bilincinde miyiz?.

Yahûdîlerin, Tevrat'tan naklen uydurduğu 7000 sene meselesi esasen son derece kısıtlı kafaların uydurup, bizlerin de üzerinde hiç düşünmeden kabul ettiğimiz rakamlardır ki, bunların hiç bir gerçekle alâkası yoktur!.

Ölüm ötesi yaşam zamanını «bir gün eşittir 50 bin sene”boyutları ile anlamaya çalışmak asgarî şarttır.

Kezâ çeşitli hadîs-i şerîflerde belirtilen ölüm ötesi ile ilgili zaman birimlerini dahi gene asgarî bu şartlar içinde değerlendirmek gerekir.

Yeryüzü ve semâların oluşumu ile alâkalı olarak bahsedilen «Altı gün”«Yedinci gün”gibi tâbirlerdeki her bir “Gün” kavramını dahi, Evren boyutlarından «GÜN»ler olarak değerlendirip, «Allah indindeki GÜNLER”olarak anlayıp, bunların bizim şu andaki zaman anlayışımıza göre milyarlarla seneyi içine alacağına özel bir dikkat göstermek mecburiyetindeyiz.

Esasen şu anlattığım rakamları, belli bir eğitim ve kültürü olmayanların kabûl etmesi son derece güçtür!.inkârları çok mümkündür. Hele bu milyarlık «GÜN»lerden 1400 sene evvel bahsolmuş olsaydı!!!.

Gerçek boyutlardan, gerçek olaylardan, yaşanacak şartların gerçeklerinden sadece «minyatürize”ölçülerde, misâl yollu bahsetmesine rağmen, O muhteşem insan Hazreti Muhammed aleyhi's-selâm hakkında “mecnun”tâbirini kullanan akıl mahrumları, acaba bir de olayın milyarlarla senelere dayanan gerçek yanını duysalardı ne yaparlardı?.

Uzağa gitmeye, 1400 sene öncesine gitmeye gerek yok!. Siz ya da çevrenizdekilerin kaçı 100 milyonlar ya da milyarlarca sene sürecek zaman boyutunu hafsalanıza sığdırabiliyorsunuz?.

Evet, belki, yarın kopacak kıyâmet; belki de milyar sene sonra!. Ama şu gerçeği kesinlikle kafamızdan çıkartmayalım.

Zaman, asla bizim şu anda anladığımız gibi bir şey değildir. Uyuyup da rüyada geçirdiğiniz zamanı asla anlayamazsınız. Rüyada gördüğünüz olay, bazen seneleri kaplar; ama şu zaman anlayışımıza göre en uzun rüyanın iki dakikaya yaklaştığı bilimsel olarak tesbit edilmiştir!. Rüya görmediğiniz anda geçen zamanın ise asla farkında değilsinizdir!. Bazı saatler vardır, saniye gibi geçer; bazı dakikalar vardır, günler gibi gelir!. «Gecenin uzunluğunu hastaya sor”sözü meşhurdur. Ölüm ötesi yaşamın onbinlerce senesi, bu dünya itibariyle, sanki saatlermişcesine geçecektir.

Dolayısıyla bu arada şunu belirtmek isterim..

Ölümü tadış ile birlikte içine girilecek zaman boyutu, bildiğimiz gün ölçüleri değildir. Hele, kâbirde hapis kalacak insanlar için zaman boyutu son derece farklı bir biçimde geçecektir.

Bütün bunlar insanların akıllarının alamayacağı ölçülerde olduğu için de son derece minyatürize boyutlarda konuşulmuş ve anlatılmıştır!. Aslı öyle olduğu için değil!. Akıllar kavrayamadığını reddedip de, geleceğin gerçeklerinden mahrum kalmasınlar, diye. Nitekim:

«-İnsanlara akılları ölçüsünde konuşunuz!.»

emri de, yapılan konuşmaların niye böylesine minyatürize boyutlarda gerçekleştiğini izaha yeterlidir.

ara.jpg (366 bytes)    

Yerküremiz güneşin çevresinde saniyede 30 km hızla dönüyor... Güneş galaksi çevresinde saniyede 220 km. hızla dönüyor... Galaksi, yerel galaksi kümesi çevresinde 50 km hızla dönüyor... Yerel galaksiler kümesi de Virgo(başak) süper kümesi çevresinde (kabaca) saniyede 20 kilometre hızla dönmekte... Dönme bir o zaman başlamış ve hâlâ devam etmede...

Biraz bunu düşünmeye çalışır mısınız?...

Haddini bilmek, ne demektir acaba?...

"İnsanın YERYÜZÜNDE halife olmasının" anlamı üzerinde düşündünüz mü hiç?...

Ya ilmini değerlendir, ya da haddini bil; ne demek ola ki?...

ara.jpg (366 bytes)

 

1 GÜNEŞ YILI, 255 MİLYON SENE!

Şu anda yaşadığımız dünyada farketmemiz gereken bir şey var, o da şu:

 Dünya nasıl güneşin çevresinde bir turunu tamamladığı zaman "1 yıl geçti" deniyorsa, aynı şekilde güneş dediğimiz yıldız da içinde bulunduğumuz "Samanyolu" adını verdiğimiz galaksinin merkezi etrafında tur atıyor.

Bizim Dünya’mız ve biz, Dünya ile birlikte Güneşe tâbi bir biçimde, Güneş’le beraber galaksinin merkezi etrafında tur atmaktayız.

Güneş, “Samanyolu” adını verdiğimiz bu galaksinin merkezinden yaklaşık 32 bin ışık yılı mesafeden, galaksinin merkezi çevresinde tur atıyor ve bu attığı turu tam 255 milyon senede tamamlıyor.

Yani Güneş’in 1 yılı, 255 milyon sene sürüyor!.

Biz dünyaya nisbetle, “1 sene” dediğimiz zaman 365 günlük süreci anlatmaya çalışıyoruz; ama Güneş’in galaksinin merkezi etrafında atmış olduğu bir tur, yani bizim Dünya’mızın Güneş’e tâbi olarak, Güneş’le beraber galaksinin merkezi etrafında attığı bir tur, 255 milyon sene sürüyor!!! Gerçek Güneş yılı 255 milyon sene!

Güneş etrafındaki Dünya turuna nisbetle değil de, Galaksi merkezi çevresindeki dönüşümüze nisbetle YIL”dan sözedersek, 255 milyon yıl da “bir yaş” yaşamış oluyoruz!!!

Anlatabiliyor muyum?…

Şimdi iyi düşünmeye başlayalım bu rakamlar üzerinde...

Şu anda Dünya üzerinde varız, fakat bir süre sonra "ölüm" dediğimiz olayla birlikte Dünya bizim gözümüzün önünden kaybolacak!.

Çünkü, biz dünyayı 5 duyuyla algılıyoruz.

ara.jpg (366 bytes)

 

ÖLÜMÜ TATMIŞ KİŞİ GÜNEŞ ZAMAN BİRİMİNE TÂBİDİR,

KIYÂMETE KADAR!

"Ölümü tatmış" bir kişi madde bedenden ayrıldığı ve kendi kâbir âlemine girdiği veya berzah içi serbest yaşama geçtiği için; artık algılamakta olduğumuz Dünya, görüş alanından tamamiyle kaybolup; Dünya`nın manyetik çekim alanı halkası içinde ve Güneş yörüngesinde; Güneş tasarruf ve enerji alanı içinde yani Güneş platformunda yaşar! Ve de Güneş zaman birimine tâbidirler! KIYAMETE KADAR!

ara.jpg (366 bytes)

Şu anda nasıl Dünya üzerinde yaşarken, Güneş’in çekim alanına tâbi olarak Güneş’in çevresinde yaşamımıza devam ediyorsak; Güneşin ışınsal platformu üzerinde bu yaşamımız devam ediyorsa; "ÖLÜM" dediğimiz olayla birlikte madde bedenden kopmamıza, madde Dünya artık bizim için "Yok" hükmüne girmesine rağmen… Aynı şekilde, RUH boyutunda RUH bedenle, Dünyanın manyetik çekim alanına tâbi olarak, Von Allen kuşağı içinde kalan manyetik çekim alanında ve güneşin ışınsal platformu üzerinde, yani şu an mevcud olduğumuz alanda yaşamımıza yine devam edegideceğiz.

Ancak bu yeni geçtiğimiz RUH boyutunda ruh bedenin algılama özelliği dolayısıyla Dünya’nın nazarımızdan kaybolmasıyla birlikte, güneşin ışınsal platformu üzerinde gene yaşamımıza devam edeceğiz.

Peki... Bu aşamada, hangi yaşam boyutuna tâbiyiz; dünya gözümüzden kaybolduğuna göre?.

Dünya’nın, gündüz ve gece ve de zaman ölçüleri ortadan kaybolduğuna göre; güneşin çevresinde biz turumuzu atmaya devam ettiğimize göre; "güneşin zaman boyutu"na tâbi olacağız!. Yani Güneşin 1 yılı olan 255 milyon sene süre süreç, 1 yıl hükmüne gelecek bizim için!

255 milyon senelik süreç 1 yıl olacak bizim bu yeni yaşantı boyutumuzda, güneş yılı itibariyle!

ara.jpg (366 bytes)

 

KABİRDE (BERZAH ÂLEMİNDE),

SIRAT’TA, MAHŞER’DE VE CEHENNEM’DE “ZAMAN”

Peki.. Şimdi burada bir zaman var.. Kendimize göre uydurduğumuz, kabullendiğimiz bir zaman!.

Öldükten sonra da, kıyamete kadar olan devrede yine bir zaman kavramı var.

Muhyiddin İbnül Arabi’nin anlatımına göre:

Cehennemden çıkacaklar için yol 3000 senedir. Bin sene çıkış, bin sen düz gidiş, bin sene de iniş.” diye açıklıyor. Tabii ki, oranın zaman ölçüsüne göre..

Fakat, Cehennemden çıktıktan sonra, çıkanlar için (oradan çıkıp Cennet boyutuna girenler için) Cennet boyutunda zaman var mı?

Şu anda dünyada yaşıyoruz. Ölüm denen olayla birlikte dünya gözden kayboluyor. Sanki, dünya hiç var olmamış gibi!.

Nasıl ki, uykudan uyanan bir insan, rüyasında gördüklerini bir süre hatırlar, Bilâhare o rüya silinir, gider. Yani, rüyanın ortamı ve yaşamı silinir hafızadan!

Aynı şekilde, ölümü tadan kişinin de hâfızasından dünya ve içindekiler kaybolup gider ve o, “Kabir âlemi” denen, “Berzah âlemi” denen âlemde yaşamaya başlar..

Bu âlemde yaşam devam ederken belli bir süre sonra büyük kıyamet meydana gelir. Büyük kıyâmetle birlikte dünyanın manyetik alanı ortadan kalkar ve yer yüzünde yaşamış olan bütün insanlar tek bir plâtformda bir arada ve cehennem her bir taraftan, alttan, üstten, sağdan, soldan, her bir yandan bu plâtformu kuşatmış vaziyette!.

İnsanların bu plâtformdan kaçmaları, Cehennemin içinden geçerek kaçıp kurtulma şansları var.

Ve herkes kendi inancına göre dünyada kazandığı ilmine göre, dünyada kazandığı belli güçlere göre bu cehennem ortamının içinden geçip, dışarı çıkmaya çabalayacak.

Bu süreçlerde hep, zaman kavramı işliyor.

ara.jpg (366 bytes)

SIRAT ise bir kaçış yoludur!.. Kaba mânâda anlaşıldığı üzere taştan-betondan bir köprü değil, bir tür hava köprüsü!.. Bir tür kaçış yolu.

Ve bütün bunlar, bugünkü zaman şartlanması içinde anlaşılacak bir olay da değidir!.. Zira o günün şartları içinde bir günün uzunluğu;

“SİZİN DÜNYA SENESİ İTİBARİYLE BİR GÜN 50 BİN SENEDİR” (Mearic-4)

meâlindeki âyette gösterilen süredir. Yâni, şu anda aklımızın kavrayamayacağı kadar uzun süreçte!..

ara.jpg (366 bytes)

 

GÜNEŞ ZAMAN BOYUTUNA GEÇEN KİŞİNİN FARKETTİĞİ GERÇEK

Biz, Dünya’da 70 senelik bir ömür sürsek, 70 sene bu dünyada yaşadığımızı kabul etsek; 70 sene sonra bu dünyadan ayrıldığımız zaman, 255 milyon senelik sürece göre, bir dünya ömrü nedir?

Güneşin, bizim şu anki algılamamıza göre 255 milyon sene süren, 1 senelik zaman ölçüsü içinde, bizim 70 senelik hayatımızın değeri nedir?

255 milyon senede, 70 yılın ne olduğunu anlamak için bir hesap yaparsak, görürürüz ki 70 sene dediğimiz süreç, Güneş’in kendi yılı içinde, sadece 8.6 saniye olacaktır.

Yani, 70 sene yaşadıktan sonra bu dünyadan ayrılmış kişi, bu dünyadan ayrıldıktan sonra, Dünya onun gözünün önünden kalktıktan sonra, Güneş zaman boyutunu algılamaya başladığı zaman, diyecektir ki:

"Ben Dünyada ne kadar kaldım acaba?. Bir rüya süresi mi?"

Kurân’da, Nâziat Sûresi'nin son âyetinde, bu ölümötesi yaşam boyutunun değerlerini farkeden insanın kullanacağı kelime olarak, "AŞİYYEN" kelimesi geçiyor:

AKŞAM NAMAZI VAKTİ süreci!

"Akşam namazı vakti", bilindiği gibi, güneşin kızıllığının ufukta kaybolup, ancak, ortadaki alaca bir karanlığın, mutlak karanlığa dönüşmesi sürecidir.

Güneşin görünmez olup, aydınlığının varolduğu, henüz ortaya karanlığın çökmediği bir süreç!

Çok az dakikalarla ölçülen bir süreç!

Ufukta bakarsınız güneş görünmez oldu; kızıllığı kayboldu; derken, bir alacakaranlık… Sağı solu görürsünüz, ama bir bakarsınız, kapkaranlık oluverir ortalık âniden.

 İşte Nâziat Sûresi'nin son âyetinde, o zaman boyutuna, yani ölümle birlikte Dünya zaman boyutundan çıkıp; âhiret, KABİR ÂLEMİ, “Berzah Âlemi” denen zaman boyutuna geçen; gerçek anlamıyla, Güneş zaman boyutunu algılayan kişinin farkedeceği olay budur!

Şu anda dünya yüzeyinde yaşıyorsunuz... Madde hissedişinden, maddeyi algılayan kesitsel algılama araçlarının getirdiği zaman duygusundan yola çıkarsak, gördüğünüz bir rüya, ortalama 45-50 saniye sürüyor.

O 45-50 saniyelik rüyayı görürken ise, içinde yaşadığınız zaman size ne kadar uzun geliyor... Fakat uyanıp, ertesi gün akşam vakti o rüyayı düşündüğünüz zaman; “bir rüya...” diyorsunuz. Çok kısa bir an gibi geliyor. O çok kısa, bir an gibi gelen gördüğünüz rüya, ortalama 45-50 saniye sürüyor.

45-50 saniyelik rüya, uyandığınız zaman belli bir süre geçtikten sonra bakıyorsunuz ki, BİR AN!

Öte yandan bildiriliyor ki, "ÖLÜM" denen olayla birlikta "BERZAH boyutu"na yani "geçiş âlemi boyutu"na, Kâbir âlemine, yani "güneş platformu boyutu"na geçtiğiniz anda diyeceksiniz ki:

"Acaba dünyada bir akşam alacakaranlığı kadar mı kaldık?"

Kurân'daki Nâziat Sûresi'nin son âyetindeki hüküm bu!.

Yine aynı konuya Müminun Sûresi'nin 113-114.cü âyetinde de değiniliyor.

ara.jpg (366 bytes)

 

DÜNYADAKİ TÜM SAVAŞIMINIZ; ÜZME VE ÜZÜLMENİZ

YALNIZCA 8,6 SANİYE!

Biz şu anda, Dünya üzerinde; Güneşe tâbiyiz.

 Yani “Dünya zaman birimi”ne göre sen bu dünyada şu anda 50-60 sene yaşamış iken, dünyanın tâbi olduğu “Güneş zaman birimi”ne göre ise 70 yaşına ulaştığın anda 8.6 saniye yaşamış olacaksın.

 Dünyada gözünü kapayıp da madde dünyası dünyası gözünde kaybolup da “Ruh boyutu”nda yaşamağa başladığın andan itibaren madde dünyasını algılayamayacak ama güneşin çekim alanı içinde yaşamağa devam edecek; güneş zaman boyutuna tâbi olacak ve 1 yılı 255 milyon sene olan zaman boyutuna geçeceksin.

 Ve o zaman diyeceksin ki;

 “Ben dünyada ne kadar yaşadım?”

 İşte Kurân’daki bir âyet onu diyor:

 “Onlar dünyadan ayrıldıktan sonra ölümü attıktan sonra, ya biz dünyada güneşin doğması kadar mı yoksa güneşin bir batımı süreci kadar mı yaşadık?” (Müminun Sûresi- 113-114)

 Olay dakikalara indi!.

 Şu andaki 70 sene kavramı kayboldu.

 Rüyada da yaşarken bir bakıyorsun..çok uzun, bitmez geliyor süreç..

 Uyanıyorsun..

 Saniyelerle geçen bir evre!

ara.jpg (366 bytes)

45-50 saniyelik bir rüya süresi ve o rüya, o günün akşamüstü veya ertesi gün sizin için ne ifade ediyor?.

"Ölüm" denen olayla birlikte, algılamaya başlıyacağınız zaman boyutuna göre, dünyada 70 sene yaşamışsanız, sadece 8.6 saniye yaşamış olduğunuzu FARKEDECEKSİNİZ!

Dünya’daki tüm savaşımınız, üzme ve üzülmeniz hep bu süreç içinde!!!

Dünya’da bütün geçirmiş olduğunuz süreç ise, yalnızca, 8 saniye küsur!.

70 senelik ömür itibariyle!.

Ve bu 70 senelik ömür, dikkat edin, sizin için BRÜT bir süre!

Yani, buna çocukluk devresi, gençlik devresi, yaşlılık, hastalık veya bunama devresi dahil!

Bu brüt süreçteki, net düşünebildiğiniz, yaşamı değerlendirebildiğiniz süreye inerseniz, geride ne kadar saniye kalacak!

İSLÂM GERÇEĞİNE göre, Dünya üzerinde yaşamakta olduğunuz süre, ölümötesi yaşamı kazanma, ölümötesi yaşam bedeninizi inşâ etme, ölümötesi yaşam sermayenizi elde etme süreci!

“Ölüm” denen olayla birlikte BOYUT DEĞİŞTİRİYORSUNUZ!

Değiştirdiğiniz boyuttaki süreç, Kıyâmete kadar sürecek milyonlarla milyarlarla sene!

Dünyada geçirdiğiniz süreç ise, SANİYELERLE ÖLÇÜLEBİLEN BİR SÜREÇ, Güneş zaman boyutuna göre!.

ara.jpg (366 bytes)

Güneş zaman biriminde bir yıl ne kadardır?

Dünya`nın bir yılı, Güneş çevresindeki bir turudur; bilindiği üzere.

Güneş`in bir yılı ise, Samanyolu adını verdiğimiz Galaksimizin merkezi çevresindeki bir turudur! Merkezden yaklaşık 32.000 ışık yılı uzaklıktaki yörüngede yapılan bir tur tam 255 milyon sene sürmektedir! Yani, bir Güneş yılı 255 milyon dünya senesi olmaktadır!

Dünya üzerinde bir insanın, dünya zaman birimine göre 70 yıl yaşadığını kabul edersek; aynı insan gerçek boyutu olan Güneş zaman birimine göre sadece 8.6 saniye yaşamaktadır!

Yani, bir insan yetmiş sene yaşadıktan sonra Dünya yaşamından ayrılıp; Dünya`nın manyetik çekim alanının içinde yeraldığı, Güneş yörünge ve enerji alanı olan platformdaki hayata geçtiği anda farkedecektir ki, sadece 8.6 saniye yaşamıştır geçmişte!

İşte gerçekte bu üç-beş saniyelik Dünya yaşam süresi, -teknik nedenlerine girmek istemiyorum konuyu fazla yaymamak için- bize yıllar süren bir yaşam süreci gibi gelmektedir!

Tıpkı en fazla 50 saniye civarında gördüğümüz rüyaların, o rüya içindeyken çok uzun süreler gelmesi gibi! Ne var ki bir de, uyanıp aradan bir zaman geçtikten sonra, o rüyanın ne kadar sürdüğünü hatırlamaya çalışın!

ara.jpg (366 bytes)

 

 

O ALLAH,

MUTLAK TEK YARATAN-BÜTÜNSELLİKLE İŞLEVLENDİREN

VE MÂNÂLAR SÛRETİNDE AÇIĞA ÇIKARANDIR...

“EL HÂLIK… EL BÂRÎ… EL MUSAVVİR”!

 

 

"HÂLIK" İSMİNİN MÂNÂSININ AÇIĞA ÇIKIŞI İLE

"ZAMAN" KAVRAMI KALKAR!

"Allah Esmâ'sının özellikleriyle var olmuş olduğunuzun farkındalığıyla

ve bunun gereğince yaşayın"

("Tehalleku BiAhlakıllah = Allah ahlâkı ile (Allahça) ahlâklanın!" )

    "EL HÂLİK"->Mutlak TEK yaratan! Esmâ özellikleriyle birimleri "yok"ken "var" kılan!

ara.jpg (366 bytes)

Bu zaman kavramının ötesinde, cennet denilen ortamdaki yaşantıda ise; her dilenen, an içinde olup biter!.

Hayâl ettiği şey, düşündüğü şey, kendisinde açığa çıkan biri, ilminin kadarıyla, o anda belli olaylar yaşar!.

Nasıl, bazıları rüyâ gördüğünde; “Yahu bu rüya hiç bitmedi. Sabaha kadar durmadan rüyâ gördüm” der. İşte bunun gibi, kendi ilminin getirisi olan bir ortamda, sonsuz var edişleri yaşar. Dolayısıyla artık burada, zaman kavramı kalkar.

“O, her an yeni bir yaratıştadır”; hükmü, cennet ehlinde tam anlamıyla yaşanır, hissedilir bir biçimiyle ortaya çıkar.

Her an yeni bir şeyler üretir, yaratır. Kendine birçok beden yaratır. Sayısız varlıkları yaratır. Çünkü kendisinde HÂLİK isminin mânâsı açığa çıkmaktadır.

İşte, bundan dolayı orada zaman diye bir kavram yoktur.

Ve cennetteki bühl sınıfı değil de, Ârifân sınıfı, dünyada bazılarının müşahede ettiği olayı orada somut bir şekilde yaşarlar. 

ara.jpg (366 bytes)

 

 HEPİMİZ KENDİ ZAMANIMIZI,

KENDİ İÇ DÜNYAMIZDAKİ ZAMANIMIZI YAŞIYORUZ

Âhirete yönelik birşeyler söylediğim zaman önce bir düşünün burada bunun misali nedir? Burada 3-5 iniz toplanıyorsunuz benle veya bensiz birşeyler konuşuyor, paylaşıyorsunuz ve sizde açılımlar olabiliyor dolayısıyla bu ahirette de cennette de mümkün. (Velâyetin sürekli olması)

Hepimiz saate bağlı yaşıyoruz . Ama bütün bunun ötesinde hepimiz kendi zamanımızı, kendi iç dünyamızdaki zamanımızı yaşıyoruz ?            

ara.jpg (366 bytes)

 

CENNETTE

“ZAMAN” KAVRAMI YOKTUR

Zaman, algılayana göre değişen bir kavramdır.

Zaman kavramının ötesinde, cennet dediğimiz ortamdaki yaşantıda; hayâl ettiği şey, düşündüğü şey, kendisinde açığa çıkan biri, ilminin doğrultusunda o anda belli olaylar yaşar. An içinde olur bunların hepsi. Ve sayısız defa devam eder.

Nasıl, bazıları rüyâ gördüğünde; “Yahu bu rüya hiç bitmedi. Sabaha kadar durmadan rüyâ gördüm.” der.

 İşte bunun gibi kendi ilminin getirisi olan bir ortamda sonsuz var edişleri yaşar. Dolayısıyla artık burada, zaman kavramı kalkar.

ara.jpg (366 bytes)

 

 

ZAMANIN DURMASI

IŞIK HIZINDA ZAMAN DURUR!

 

Cennette niçin zaman yok?

Şu anda madde bedendeyiz. Daha sonraki aşamada ruh bedendeyiz.

Ruh beden, dalgalardan ibaret, Dalgasal bir beden yapısı... Bu, hücresel beden; o, dalgasal beden yapısı..  Fakat “Nur beden” diye târif ettiği boyut ve nur ortamı hangi ortamdır?

Işık hızı ortamıdır!.

Işık hızında zaman durur.

Nur beden boyutu yani cennet boyutu ışık hızı boyutudur.

Orada olup biten herşey ışık hızında olup biter.

Işık hızında cereyan eden olaylar dolayısıyla orada zaman kavramı olmaz.

O Nûrani yapıda herşey düşünce boyutunda cereyan eder.

Düşünce boyutunda şöyle bir bedenim olsun dersin.. .Bedenin o düşüncenin şeklinde belirginleşir. Fakat o cennet boyutunda hâkim olan unsur, “düşünce”dir ve “düşünce boyutu”dur.

Orada sadece düşünsel beraberlikler ve düşünsel güzellikler yaşanır. Herkes düşündüğü kadar düşünebildiği kadar güzellikleri yaşar.

Dünyada düşünebilme kapasitesini ne kadar arttırırsa bir insan cennette de o kadar çok nimete kavuşacaktır. Kişinin cennette erişeceği nimetler, dünyada erişebildiği düşünebilme kapasitesi kadardır.

Allah için zaman kavramı var mıdır?

Yoktur!

Allah’ın esmasından varolmuş varlık eğer bu boyutta kendini tanırsa onun için de o kadar zaman kavramı kalmaz   Allah’ın esmasının getirdiği güzelliklerin oluşturduğu bir ortamda yaşam sürer ve gider..

Allah hepimize bu güzellikleri yaşamayı nasip etmiş olsun..

ve bize bunları anlayıp idrak edip hazmetmeyi bize nasip etsin..

Allah hepimize önümüzdeki günleri değerlendirmeyi bize nasip etsin

ara.jpg (366 bytes)

 

CENNET ORTAMINDA YAŞLANMAK SÖZ KONUSU DEĞİLDİR

Cehennemden çıkıp Cennet ortamına girebilenler acaba nasıl bir ortamda yaşayacak? Orada zaman mefhumu var mı?

Dünyada zaman var, kabir âleminde zaman var, kıyâmette zaman var, mahşerde zaman var, cehennemde zaman var kendi boyut şartlarına göre!.

Bunlara rağmen, Cennet ortamında zaman kavramı yoktur!. Çünkü Cennete nur yapıda girilecek, nur yapılı ortamda da ışık hızına erişilir.

Işık hızına ulaşılan bir ortamda da artık zaman durur!.

Nur beden boyutu, yani Cennet boyutu ışık hızı boyutudur. Orada olup biten her şey ışık hızı ile olup biter.

Işık hızı ile devam eden olaylar dolayısıyla da orada zaman kavramı olmaz!. O nurâni yapıda her şey, düşünce boyutunda oluşur.

Düşünce boyutunda ; “Şöyle bir bedenim olsun.” dersin. derhal bedenin o düşündüğünün şeklinde olur, belirginleşir.

Düşünce boyutu ışık hızına ulaşır.

Düşünce boyutunda zaman kavramı yoktur.

Cennet ortamına gidenlerde zaman kavramı olmayacağı için yaşlanmak diye bir kavram da , söz konusu değildir.

Orada sadece düşünsel beraberlikler ve düşünsel güzellikler yaşanır. Herkes “düşünebildiği kadar”ki güzellikleri yaşayacaktır.

ara.jpg (366 bytes)      

BİLİNÇTE YALNIZCA YAŞANAN “AN”LAR VARDIR

Ne eski bir yıl bitiyor…

Ne de yeni bir yıl başlıyor!.

Yalnızca, insanlar “kurabiye” imalâtına devam ediyorlar!!!

Yaşanan “an”lar var bilinçte…

Bir de insanların vehimleri; hayâlleri, umutları…

Oysa, oyunun sonu, başından belli senarist ve yakınlarınca!.

Öyle olmasaydı nereden bilebilirdi geleceği, bilenler!.

ara.jpg (366 bytes)

 

"ZAMAN"IN DÖNÜŞÜMÜ

ALDIĞIN HER NEFES,

DÜN’ÜN YARINA DÖNÜŞÜDÜR

Her gün yeni bir başlangıç, yeniden yapılanma fırsatıyken,

 niye dünün tekrarıyla ömrü berbad etmek?

 

(Soru: Dün, yarına ne zaman dönecek?)

Aldığın her nefes dünün yarına dönüşüdür

Ve bu sonsuza dek devam eder...

Mârifet; dünü yarına döndürürken, dünü yarına taşımamak ...

İnsansılarda ruh bedende nur beden  yok.

İnsanlarda ruh beden yanında nur beden de mevcut ve onlar ruhun yanında nur bedenle de cehenneme  giriyorlar...

BEN bugün yeni bir HULÛSİ’yim...Dünkü ben değilim bugünkü ben...

ara.jpg (366 bytes)

 

İÇİNDE YAŞANILAN ZAMANI DEĞERLENDİRMEK,

SİSTEM VE DÜZENİ KAVRAMAKLA MÜMKÜNDÜR ANCAK!

Allahismi” ile işaret edileni anlamamış olanların, içinde yaşadıkları düzen ve sistemi yani “DİN”i kavramış olmaları kesinlikle mümkün değildir!. Bu durumda, içinde yaşadıkları günleri, olayları değerlendirmeleri de asla mümkün olmaz!.

İnsanlar, içinde yaşadıkları sistem ve  düzeni anlamadıkları için de ne eşlerinin hakkını verirler; ne işlerinin hakkını verirler; ne de aşlarının haklarını verirler!.

Hayâlî dünyalarının, evrensel gerçeklerle bütünleşmediğini fark ettikleri zaman da iş işten geçmiş olur!.

Bunlar bir gerçektir ki, ancak huzur ve saadete ermesi dilenilmiş olanlar tarafından idrâk edilebilir.

ara.jpg (366 bytes)

 

 

"HAKİKAT"

TARİHSEL DEĞİL; DERİNSELDİR!

 

 

İNSAN “DÜN” İLE OYALANDIĞI TAKDİRDE,

YARINI KAYBEDER!

Eğer, bir daha dünyaya gelip yapmadıklarını yapma şansın yoksa… Ki, bu durum kesin bir hükümdür!.

Eğer, şu dünyada geçireceğin vakit, daha sonraki sürecin milyarlarca ve milyarlarca sene sürecek boyutuna göre, okyanusa dalmış bir kuşun gagasındaki damla kadar az ve kısa ise…

Ve sen, geleceğini sadece bu süreç içinde kazanma şansına sahip isen; halâ daha, dedikodu ile, gıybet ile, etraf hakkında konuşmakla vaktini harcayacak lükse sahip olduğunu mu zan ediyorsun?.

Aklı olan, zorunlu konuşmanın haricinde kalan tüm vaktini zikir ile değerlendirir, tespih ile değerlendirir.

Nerede olursa olsun, abdestli veya abdestsiz her halükârda zikir yapılabilir.

Öyleyse yapılacak şey, yanlışlardan en kısa zamanda dönmektir.

Fazilet; Yanlışını idrâk ettiğin anda kendine itiraf edebilmek ve onun gereğini uygulayabilmektir.

İnsan, dün ile oyalandığı takdirde, yarınını kaybeder.

Yarınını kazandırmayacaksa, dünden bahsetme!.

KUR'ÂN-I KERÎM ÇÖZÜMÜ

2012 ® RADYO YANSIMALAR web sitesi. 24 saat yayın

www.allahvesistemi.org